Yıllardır gerek basın yayın literatüründe gerek ders kitaplarında gerekse halk arasında turistin ve turizmin önemini vurgulamak için ‘Bacasız Fabrika’ deyimi kullanılır. Ben bu konunun biraz farklı açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Turist ve turizm konusu irdelendiğinde konunun farklı boyutlarının olduğu ortaya çıkacaktır. Turizm sektöründe her ne kadar kocaman bacalardan çıkan kocaman dumanlar olmasa da bir sistem bütünlüğü içinde bir tesisin mevcudiyetinden bahsetmek mümkün. Bu tesisin hizmet üretebilmesi için konaklama mekânlarının, yemeklerin pişirilme ve yemeklerin yenilebileceği mekânların, tesise konaklamak için gelenlerin eğlence ihtiyaçlarının karşılamasına yönelik eğlence mekânlarının ve bütün bu tesisin ısıtma ve soğutma sistemlerinin olması kaçınılmaz. Olay bu açıdan değerlendirildiğinde turizm sektörünün bacasız fabrika olmadığını söylemek gerek. Belki bacasız fabrika deyimi tesisi işletenler açısından değil de kamunun kaynak elde etmesi açısından değerlendirmesi halinde doğru bir deyim olabilir.

Bacasız fabrika deyimini kamusal anlamdan öteye bireysel yararlanıcılar anlamında irdelenmesinin daha uygun olacağını düşünmekteyim. ‘Bacasız Fabrika’ deyimi ne kadar eksantrik bir deyim ise bir o kadar da tehlikeli bir deyim. Benim değerlendirmelerime göre ‘Bacasız Fabrika’ deyimini kayıtsız ekonomi için kullanmak daha yerinde olacaktır. Kayıtsız ekonomi, kamu açısından ekonomik kaybın ana can damarını oluştururken, bacasız fabrika sahipleri bu sistemden en çok yararlananlar olmakta. Bacasız fabrika sektörünün ana yararlanıcıları; sözde bir hizmetin karşılığı bağış kabul edenler ve yardım toplayanlardır. Bağışlar daha çok ayni, nakdi ve gayrimenkul türünden olmakta.

Kamu açısından ekonomik bozulmuşlukların kaynaklarından birisi de hiç şüphesiz hiçbir karşılığı olmadan yapılan yardımlar ve bağışlar olmaktadır. Her önüne gelen eline bir makbuz ya da uyduruktan bağış toplama onay yazısını alarak temiz duygular içinde ki insanların temiz duygularını sömürmek amacıyla piyasaya çıkmakta. Temiz duygulu insanların yaptıkları bağışların gerçek anlamda harcanması gereken yerlere harcanıp harcanmadığı hep şüpheli işler içinde yer almaktadır. Denetimler her sektörde olduğu gibi bu sektörde de belgeler üzerinden mış gibi yapılmakta. Bu anlamda denetimlerin gerçek anlamda yapılmadığını düşünüyorum. Belgeler üzerinden yapılan denetimler belgeli bağışları kapsamakta belgesiz reel bağışları ise kapsamamakta. Burada asıl dile getirilmesi gereken konu belgesiz, sorgusuz, sualsiz kabul edilen bağışların ne olduğu, nereye harcandığı, nasıl harcandığıdır. Bu konu ile ilgili denetimlerin gerçekleri çıkarmaya yeterli olmadığını ifade etmek istiyorum. Belgeler üzerinden yapılan denetimlerden bir şey çıkacağını söylemek yanlış yargıya varmayı ifade eder. Öyle ki  ‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’ deyimi tam da bu işleri ifade etmekte, bu denetimlerden ciddi anlamda bir sonuç çıkmayacağı çok aşikâr.  

Bağış ve yardım toplayanları; ağlakçılar, yalancılar, hizmetçiler, cennetciler ve dilenciler olarak sınıflandırmak mümkün olabilir. Bu sınıflandırmayı isteyen daha da arttırabilir. Bağış ve yardım toplayanlar o kadar çok duygu sömürüsü yapıyorlar ki merhameti ve dini duyguları güçlü olan insanlar adeta sömürü düzeniyle baş başa bırakılıyorlar. Burada kamu egemen gücünü başka odak noktalarına devir etmemesi yönünde dik ve dirayetli durması gerekiyor. Kamu egemen gücünü koruyabilirse o zaman suiistimale yönelik bağış toplayıcıların hareket alanı daralabilir.   

Ülkemizin; adalet, eğitim ve ekonomik sistemi kayıtsız ekonomi nedeniyle sürekli başı ağrımakta. Kayıtsız bağışlar adeta kamu gücüne alternatif güçlerin oluşumuna neden olmakta. Bu oluşumlar kamunun baş belası olarak karşımıza çıkmakta. Kamu kendi egemen gücünü sağlamlaştırmak ve bu gücün üzerinde başka bir gücün olmadığını kabul ettirebilmek adına her türlü kayıt dışı işlemlere müdahale edebilme kudretini gösterebilmelidir. Bağış yapmak isteyenlerin kısıtlanması mümkün değildir ama yapılacak bağışların kayıt altına alınması vatandaşlık ve insanlık gereği olduğu bilinci geliştirilmelidir. Bağışlar her ne ad altında olursa olsun kayıt altına alınabilirse birilerine ‘Bacasız Fabrika’ görevi görmesi o zaman engellenmiş olabilir.

ÖZER YILMAZ