Nurettin Yıldız'ın Köşe Yazısı
Çocuk ayakkabısı olur, çocuk ansiklopedisi olur… Büyük ile küçük arasındaki farkı dikkate alarak, çocuğun fiziki yapısına göre ayarlanmış bir şeyi ‘çocuk için, çocuğa göre’ şeklinde tarif edebiliriz. Bu da normal olandır. İslam’ın ve imanın çocuğa göre olanı ise yoktur. İman bir bütündür, o bütünü birilerinin fiziki yapısına göre yeni bir şekle sokmak mümkün değildir. Böyle bir uygulama olmamıştır. Bilhassa imanın en mükemmel örneklerinin yaşandığı ve Allah’ın mümin kullarından razı olduğu dönemde bu yoktur. Altmış yaşında iman edenlerin iman ettiği değerler, altı yaşındakilerin önüne konmuştur. Onlar da büyükler gibi iman etmişlerdir.
Küçüklerin anlamaları zor olabilecek şeylerin iman konusu dışında bırakıldığı bir örnek yoktur. ‘Çocuğa göre iman’ listesi asla yoktur.
Çocuğa göre iman listesi olmadığı gibi, çocuğun isim olarak ezberlemesi istenmiş ama pratiğe gelince ‘o henüz çocuktur, büyüyünce anlamını anlar’ şeklinde bir esneklik de gösterilmemiştir. Namazın, orucun ve diğer ibadetlerin tatbikinde belli bir oranda çocuk için gerekli ve uygun bulunmuş esneklikten söz edilebilir ama iman konularında asla bir esneklik örneği yoktur. Allah’a, meleklerine, peygamberlere, kitaplara, ahirete ve kadere iman etmesi istenen çocuklar, büyüklerin iman ettiği gibi iman etmişlerdir. Büyükler meleklerden ne anladı iseler çocuklar da onu anlamışlardır. Büyüklerin kadere bakışları nasılsa bize göre küçücük çocukların kader idraki de o olmuştur.
İnsanı, Allah’ın razı olacağı şekle sokan iman hakikati üzerindeki bu gerçeği bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri ve uygulamaları üzerinde görmemiz mümkündür. Tirmizî ve Ahmed’in rivayet ettiği meşhur hadiste henüz on yaşlarına yeni basmakta olan İbni Abbas radıyallahu anhümaya yaptığı öğüdünde bu hakikati izleyebiliriz: ‘Yavrum, sana bazı sözler öğreteyim. Allah’ı koru ki O da seni korusun. Allah’ı korursan O’nu yanında bulursun. İstediğinde Allah’tan iste. Yardım isteyeceğinde de Allah’tan yardım iste. Şunu bil ki: Bütün ümmet, sana bir fayda vermek için birleşecek olsa, Allah’ın yazdığından başkasını sana veremezler. Yine bütün ümmet sana bir zarar için birleşecek olsa Allah’ın yazdığından başkasını sana zarar veremezler. Kalem kaldırılmış, yazı kurumuştur.’ (Tirmizî, 2516)
Bu hadis incelendiğinde, bu denli ağır öğütlerin henüz on yaşlarında bir çocuğa hitaben yapıldığı görülecektir. Bize göre büyüklerin anlayabileceği şeyler, Peygamber aleyhisselamın idrakinde çocuğun yetiştirilmesi gereken temel konu olarak görülmüştür. Bu idrak düzeyinde çocuk yetiştirilmesi ile en temel konulardan, küçük olması nedeniyle uzak tutularak çocuk yetiştirilmesi arasında, daha sonra o çocuğun imanına göre adam olması açısından çok önemli farklılıklar olacaktır. Peygamber aleyhisselamın bu idrak ile yetiştirdiği yani en ağır iman konularını küçük yaşta aşı olarak verdiği çocuklar, onun eliyle on yedi yaşında en üstün görevlere layık görülmüşlerdir. Siyasetten ilme kadar onların her alanda yaşlarına değil kabiliyetlerine bakılmıştır. Sahabe çocuğu olmalarından önce imanlarının onlara kazandırdığı kimlikleri ile öne çıkmışlardır.
Üsame radıyallahu anh, on yedi yaşında, yaşlıların da bulunduğu bir ordunun başında -ki, bu orduyu İslam’ın son ordusu olarak takdim etmemizde hiçbir hata yoktur- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ve imanını temsil etme kabiliyeti göstermiştir. Ya da bu düzeyde bir büyüklüğe uygun bulunmuştur. Aynı şeyi, yirmili yaşlarına yeni giren Zeyd radıyallahu anhın, Kur›an’ı cem edecek komisyonun başına getirildiğinde de izlememiz mümkündür.
İman bir aşıdır. Bu aşıyı çocuğa göre küçültüp daha sonra o küçük aşılı çocuktan büyük adam beklemenin gerçekçilik yanı yoktur. İlk nesillerin nesil yetiştirmedeki başarılarını örnek almaya mecbur olduğumuza göre bu önemli hakikati de önümüze koymalıyız. Yavrularımız, babalarının iman edip teslim olduğu melekler, kader, ahiret hakikatine iman etmelidirler. Sadece cennetin anlatıldığı, her şeyin pek şirin gösterildiği bir ahiret tarifi ile çocuklarımızın iman aşısı almaları ne kadar mümkündür, bunu önümüzdeki tablo her şeyden önce ortaya koymaktadır. Küçültülmüş aşıyla büyük adamlar bekleyemeyiz.
Pedagojinin çocuk eğitimi ile alakalı kurallarını da aşılamaz tabular şeklinde görmeyelim. İmanımızı çocuklarımıza aşılamaya geldiğinde önümüze kurulan barikatları büyük görmeyelim. Küçücük çocukların önüne büyüklerin bile kavramakta zorlanacakları bir teknoloji ve hayal dünyası kurup onu da kendilerine eğitim olarak verirken, çocuklara ağır geleceği düşünülmüyor da, fıtrata hitap eden iman hakikatlerimiz mi ağır görülüyor? Biz ağır işlerin adamları olacak çocuklar beklediğimize göre iman ilkelerimiz çocuklarımız için ağır değildir; beklentimizle uygulamamız arasındaki uyum bunu gerektirmektedir. Büyükler gibi iman etmiş büyük nesiller için imanın daraltılmaması gerekmektedir.