DOMANİÇ DERBENTİ-1

Abone Ol

Domaniç Derbenti, İnegöl’ü, Domaniç’e bağlayan son derece önemli ve de kritik bir üst-dağ geçididir. İnegöl, bu üst geçit sayesinde Kütahya üzeriden İç Anadolu’ya açılır.

Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana Domaniç Derbendi, İnegöl’ü hem ekonomik ve hem de sosyal yönden dâima etkilemiştir.

Fetih öncesinde İnegöl tekfuru Nikola’ya karşı verilen mücadele sırasında Osmanlı’nın ilk şehidi olma özelliğini taşıyan Baykoca’nın babası Savcı Bey, bu geçit yöresinde şehid düşmüştür.

Söz konusu derbentin, 1082/1671 yılındaki durumunu Evliya Çelebi Seyehatnâmesi’nden (C.8, s. 499- 500) izleyelim:

“İnegöl’deki ziyaret mahallerini tamamladıktan sonra arkadaşları alıp
Hamamlı Köyü - Boğazı’na ilerledik ve yarım saat gidip İnci Nehri’ni /
Çamlık Deresi’ni geçtik ve altı saat gittik.

Zâl Derbent-menziline/Gündüzlü Köyü menziline (Güncelleştirilmiş tanımı itibariyle: Hacıkara Köyü- Kademe Çeşmesi’ne) vardık.

Burası, İnegöl köylerinden olup yüz evli Türk köyüdür.

Gayet derbent yerde / çok önemli bir geçit olduğundan Gündüzlü / Muzal köylüleri bütün tekliflerden (tekâlîf-i divâniye adı verilen vergi yükümlülüklerinden) muaftırlar.

Buradan iki Pamukçulu arkadaş alıp Domaniç Derbenti’ne
doğru ormanlıklara girdik.

Kılavuz Türkler, bize: (Sağa-sola ayrılmayın! Varın sağlıkla yolunuza devam ediniz!) deyip bizi uğurladılar ve gözden kayboldular.

Ardından başımıza gelenlere gelince: Bendeniz hakîr, kılavuzlardan ayrıldıktan sonra bütün adamlarıma ve arkadaşlarıma:

 (Silahlarınızla her an atış yapmaya hazır olun!) dedim ve evrâd-ı şerîfe okumağa başladım.

Çünkü hiç bir yerde yağmurdan eser yok iken bir ara yüzümüze yağmur taneleri düşmeğe başladı.

Bir de baktık ki yüksek bir ağacın tepesinde bir adam, etrafı gözetliyor ve bizden habersiz, sağa-sola küçük abdestini yapıyor.

Anladık ki bu herif, harâmîlerin / yol kesici eşkiyânın gözçüsüdür. Arkadaşlar, şuna bir kurşun sıkalım dediler ise de ben, müsâade etmedim.

Fakat bizler, biraz ileri gidince ağaç tepesindeki adam: - Bire Habîb! Bire Budak! Ne uyursuz! Hey mel’anetler! İşte pişmiş helvâ, gitti gidiyor… Atlayın yere! Yetişin şunlara! diye avazının çıktığı kadar bağırıyordu.

Bunun üzerine ben arkadaşlara: - Bire arkadaşlar! Arkanıza bakmadan sürün atlarınızı! Diye seslendim Tarihsel Kimliği Açısından ve uçarcasına at sürerek bu korkulu yerden uzaklaştık.

RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar