Damadın, gelinin, oğlunun, kızının, torunlarının küçük bir sözü gücüne gider.

 Üzülür, gözleri dolar, yutkunur! İçine atar acısını, çaresizliğini!

Sessizce, ezilerek  sofradan çekilir, usulca.

-"Baba niye kalktın, doymadın ki"der, kızı, oğlu!

-"Doydum yavrum doydum, siz devam edin der".Der demesini de yüreği hüzünle dolmuştur yaşlının!

Allah'ım  benimde canımı al! Der çoğu kere.

"Canının alınmasını Allah'tan istemek, yalvarmak" duaların en son noktası değilmidir?

  Ve o yaşlı yine usulca kendini kapıdan dışarı atmanın hesabını yapar, inceden inceye, iç çeke çeke!

Ne desin!

"Yavrum ezan vakti geliyor, ben yavaş yavaş dışarı çıkayım" der, ve çıkar.

O dışarı çıkış yanan yüreğine soğuk su gibi gelir.

 Tanımasa da selam verip oturur diğer yaşlının yanına.

Gündüzleri camidir, onların sığınacağı  ısınacağı yer. Yüreğine ferahlık bulacağı yer.

Emeklilik maaşı olan bir nebze iyidir ötekilerden.

Gelininin, damadının ihtiyacı da varsa, maaş hatırına ilgilenirler yine.

Ya yoksa?

Yeryüzünün en sevimsizi, en istenmeyeni siz olursunuz.

Gençler!

Varacağımız yer İhtiyarlık Durağı.

Aman ha, parkta oturan yaşlıya, otobüsteki yaşlıya siz siz olun yer verin!

Eleştirmeyin!

O yaşlara gelecek sizlerde sınanacaksınız.!

Hep beraber imtihan halindeyiz, son nefese kadar!

Tanıdığınız tanımadığınız yaşlı birine  selam verin, sohbet edin hatta harçlığınız varsa bir de  çay  ikram edin.

   Ve şu ayeti de hiç bir zaman unutmayınız:

"Sizi güçsüz yaratan, güçsüzlüğün ardından kuvvet veren, kuvvetli halinizden sonra da güçsüz hale getiren ve yaşlandıran Allah’tır. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir".( Rum,54).

ABDÜLVASİH DURAN