Recep Akakuş yazdı
Tıpkı bir karnıyarık patlıcan misali doğu batı istikametinde uzanan İnegöl Ovası ve bu ovanın ortasında yer almış küçük bir yapay tepecik üzerine kurulmuş olan İnegöl Kasabası, çevresindeki dağlardan Bursa’ya doğru ilerleyen sosyal akımlardan etkilenmiştir.
Temsilî bir ifade ile anlatmak gerekirse, Kırşehir, Ankara, Bilecik ve Ahî Dağı güzergâhından Bursa’ya Ahîlik Geleneği akmıştır. Buna karşın Kırşehir, Kütahya, Domaniç ve Uludağ güzergâhından da yine Bursa’ya Bâbî geleneği akmıştır.Şüphesiz, bu güzergâhtan geçerken Bâbîlik-geleneği, Yıldırım Beyazıt tarafından tesis edilmiş olan İshak-ı Kâzerûnî Dergâhı’nda filitrelenmiştir. Ahîlik Geleneği de Hacı Bayram’ın, Bursa temsilcisi diyebileceğimiz Akbıyık Sultan Zaviyesi’nde filitrelenmiştir.
Bu iki tasavvufî ekol, Bursa-Ulu Cami Külliyesi’nde yeni bir oluşuma temel oluşturmuşlardır. Bu yeni oluşum ve sentezin temsilcileri, Osmanlı’ların ilk Şeyhü’l-İslâmı Mehmed Molla Fenârî, Yıldırım Beyazıt’in saray hocası Muhammed bin Muhammed el-Cezerî, mevlid yazarı Süleyman Çelebi, Emîr sultan lakabı ile anılan ve de Yıldırım Beyazıt’in damadı olan Seyyid Muhammed el-Buhârî ve halk arasında Somuncu Baba olarak şöhret bulan Hamîdüddin-i Aksarâyî’dir.
Bu beş kişiden her biri, önemli görevler üstlenmişlerdir. Söz gelimi, Mola Fenarî, Ulu Camii’nin dış-sağ ön köşesinde yer alan ve günümüzde maalesef- lokanta, nargile kahvesi olarak kullanılan Va‘zıyye Medresesi’nde öğretim görevlisidir.İmam Cezerî ise Ulu Camii’nin dış sol ön köşesinde bulunan fakat günümüze ulaşmayan musallanın bulunduğu yerde kâin Hundî Hatun Mektebi’nde Kur’ân ilimlerini tedrîs eylemektedir ki ünlü eseri, Takrîbü’Neşr adlı kitabını İmam Cezerî, burada yazmıştır. Hâce-i Sultânî’olarak Yıldırım Beyazit’in çocuklarını yetiştirmiştir. Bu mektebin ilk bânisi olan Hundî Hatun, Yıldırım Bayezd’in kızı ve Emîr Sultan Muhammed elBuhârî’nin de zevcesidir.
Vukû bulan işgaller, depremler ve yangınlar sebebiyle tahrip olan bu mektep, daha sonraki yıllarda yenilenmiştir. Ulu Cami mihrabında ise Vesîletü’n-Necât isimli meşhur mevlid risâlesinin yazarı, mevlevî meşrepli, Süleyman Çelebi yer almıştır. Sanat Tarihi yönünden de son derece değerli olan Bursa Ulu Cami minberinde ise devletin sözçüsü olarak -hatip sıfatıyla- Seyyid Muhammed el Buharî bulunmaktadır ki bu zat -daha sonraki yıllarda- halk arasında, Emîr Sultan diye anılacaktır.
Ulu Cami vaaz kürsüsü’nde de halk arasında Somuncu Baba lakabı ile anılan Hamîdüddin-i Aksarayî, irşad hizmeti sunmaktadır.İki tasavvufî akımın Bursa Ulu Camii’nde buluşmaları, renkleri ve de kokuları farklı iki Akarsuyun bir araya gelerek kucaklaşmasına benzemektedir. Sözü edilen güzergâhlardan geçerek Bursa coğrafyasına intikal eyleyen Bâbî ve Ahî gelenekleri, Bursa-Ulu Camii Külliyesi’nde ve beşli bir sistem içinde yeni bir senteze kavuşarak Osmanlı’nın gerçek mayasını oluşturmuştur .
Tahtaköprü, Mesrûriye/Bahçekaya derelerinden oluşan Çepel Deresi, İnegölDomaniç yolu üzerinde ve Mızal/ Gündüzlü Köyü yakınlarında Oylat/Ilıca Deresi ile buluşurlar.Çepel Deresi, yağmur yağdığında hemen bulanır ve çamur akmaya başlar.
Oylat Deresi ise -kaynakğından dolayı genelde- hiç bulanık akmaz. Yağmur yağdığında bu iki derenin suları, Mızal Köyü Köprüsü’nün altında karşılaşırlar. Karşılaşmanın ilk safhasında; hangi tarafın suyu, fazla ise diğerini öteler ve dere yatağının yarısı duru ve berrak akarken diğer yarısı, bulanık ve çamur akar. Bir kaç yüz metre bu şekilde yarısı, çamur ve diğer yarısı, duru aktıktan sonra, Hamamlı Köprüsü’ne gelinir ki burada artık ne çamur ve ne de duruluk kalmamıştır. Dere suyunun tamamı, gri bir renk almıştır.
İşte Osmanlı’nın kuruluş dönemindeki sosyal yapı ve doku, böyle bir çerçeve içinde oluşmuştur. İnegöl’deki sosyal hayatın oluşumu da ayni değerler ve ölçüler içinde gelişmiş ve de olgunlaşmıştır.