Masamda Ahmed Lûtfi Efendi’nin tarih kitabı açık. Adı geçen efendi, Osmanlı Devleti’nin son vakanüvislerindendir. Vakanüvis, devlet tarafından görevlendirilmiş olay yazarlarına deniliyor. Bir bakıma devrinin resmî tarihçisi de diyebiliriz vakanüvisler için. İşte, bizim Lûfi efendimiz onlardan yalnız biridir. 1800’lü yılların Osmanlı’sını gün gün, yıl yıl okumak isterseniz Lûtfi Tarihi’ni mutlaka okumalısınız. Hâ okumamışsanız ya da okumayacaksanız o zaman Osmanlı adına ötede beride ahkam kesmeyiniz, lütfen!
Bakınız, ben Lûtfi Tarihi’ni okuduğum için şimdi bu yazıyı yazabiliyorum. Allah rahmet eylesin, o olmasaydı, İnegöllü Ali Paşa’yı tanımayacak ve bu yazıda tanıtmamış olacaktım. Adı geçen tarih kitabının 6. cildinde: “Vefât-ı Şeyhü’l-harem el-Hac Ali Paşa” şeklinde küçük bir alt başlık var. Harem şeyhi olarak görev yapan Hacı Ali Paşa diye birinin öldüğünü yazıyor bu başlık altında. Yazının devamında, ölen rahmetlinin: “Tercüme-i hâl”i verilmiştir. Yâni, onun kim olduğu, vefat edene kadar geçen ömür süresinde neler yaptığı özet olarak sıralanmıştır.
Ali Paşa, dededen – babadan İnegöllüdür. Hicrî 1205 senesinde (1790 yılında) İnegöl’de doğmuştur. Devlet katında tanınan ve üst düzey görevler üstlenmiş bir ailenin ferdidir. Mesela, dedesi Osman Efendi, Sultan III. Mustafa zamanında (1757 – 1774) Mısır mollalığına kadar yükselmiş üst düzey bir âlimdir. Molla Osman, emeklilik zamanında memleketi İnegöl’e dönüş yapmış ve hayatının son demlerini İnegöl yakınlarındaki Pazaryeri kasabasında geçirmiştir.
Ali Paşa’nın babasının adı Mehmet’tir. On sekiz yaşına kadar babasıyla birlikte İnegöl’de yaşayan Ali, 1808’de, onunla birlikte Hicâz taraflarına (Medine – Mekke dolaylarına) hicret etmiştir. Böylece genç yaşta hacı olmuştur. Gerçi, onların Hicaz’a gittikleri dönem sıkıntılı bir zamandır. Şöyle ki, Vehabiler bu kutsal beldeleri ele geçirmiş ve Osmanlı hacılarını buradan kovmuşlardır. Öyle ki, yaklaşık on yıl boyunca Anadolu’dan kimse hacca gidememiştir. Bizim İnegöllü genç Hacı Ali’nin yaşlı babası Hacı Mehmet de, Medine’de vefat etmiştir.
İnegöllü Ali, atalarının izinden giderek devlet hizmetine girmiştir. O sıralarda Bilecik – Yenişehir – İnegöl çevresini yakıp yağmalayan türedi derebeyi Kalyoncu denilen eşkıyaya karşı mücadele etmiştir. 1812’de Bursa’ya vali olarak gönderilen Aziz Ahmed Paşa’ya verilen en mühim vazife, Kalyoncu gibi kanun bilmezlerin ortadan kaldırılmasıydı. Valinin adeta sağ kolu gibi çalışan Ali’nin de sayesinde adı geçen isyancı bütün adamlarıyla birlikte etkisiz hale getirilmiştir. Böylece buralar tekrar devlet kontrolüne geçti.
Sultan II. Mahmud (1808 – 1839), İnegöllü Ali’nin devlet için fedakârca çalışmasını takdir ederek, onu Balıkesir mütesellimi yapmıştır. Mütesellim, vali adına bir yeri yöneten görevli diye tanımlanabilir. Ali, tam dört yıl (1824 – 1828) Balıkesir’i yönetmiştir. Kendisine mirimiranlık (üst düzey komutan) rütbesi verilmiştir. Onu bekleyen sıradaki zorlu görev, İstanköy Adası muhafızlığıdır. Muğla’nın Bodrum’unun açıklarına denk düşen bu adaya Yunanca: “Kos” diyorlar. Zorlu dememin özel nedeni ise, o yıllarda (1821 – 1829) Mora ve bütün Ege adalarında Osmanlı’ya karşı topyekun bir Rum isyanı yaşandığı içindir. Halkın çoğu isyancı Rum olan İstanköy’ü önce Allah; sonra da bizim İnegöllü Hacı Ali muhafaza edecektir. Sonuçta Rumlar, Mora’da emellerine ulaşıp, 1830’da Yunanistan Devleti’ni kurdular ama İstanköy, bir seksen sene daha bizde kaldı. Ada muhafızı Ali, burada da başarılı bir yöneticilik yapmıştır.
Artık İnegöllü Ali, 1830’dan itibaren, Osmanlı Devleti’nin anlı şanlı paşalarından biri olarak yükselmiştir. Çanakkale muhafızlığı da yapmış ve en önemli şehirlerden biri olan Şam’a vali tayin edilmiştir. Âlim bir aileden geliyor olması; Arapçayı ve ileri düzey din bilgilerini ailesinden öğrenmiş olması ve genç yaşta Arabistan’da bulunmuş olması ona bu son ve önemli vazifeyi getirmiş olmalıdır. Ancak İnegöllü Ali Paşamız burada etkili olamadı çünkü o sıralarda (1832 – 33) Mısır’dan hızla çıkan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, padişahı yene yene Kütahya’ya kadar ilerledi. İnegöllü Şam Valisi Ali Paşa’nın elinde karşı durabilecek kadar kuvvet yoktu ve sadece o değil, diğer bütün valiler yenildiler.
Kavalalı Meselesi (1832 – 1840) çözüldükten sonra Ali Paşa, Konya valiliği ve ikinci kez Şam valiliği yaptı. Devletin ona verdiği son vazife: “Şeyhü’l-harem” vazifesidir. Bu vazifeyi alan kişi, Osmanlı Devleti’ni temsilen Mekke ve Medine’de bulunarak bu iki kutsal beldeyi idare ederdi. Daha 18 yaşında bir gençken, babasıyla birlikte buralarda bulunmuş olan Ali, aradan otuz yıl geçtikten sonra hayatının son vazifesini yine bu mübarek topraklarda ifa etmiştir.
Şeyhülharem İnegöllü Ali Paşa, büyük bir heyecanla hazırlandığı bu son vazifesi için 1840 başlarında Medine-i Münnevere’ye gitti ama oradaki kırkıncı gününde vefat etti. Onun hayat yolculuğu elli yıl süren; İnegöl’den Medine’ye uzanan bir yolculuktur. Mevlâ, rahmet eylesin.
DR.SALİH EROL