Başlığımızda soru cümlesine doğrudan cevap vermekle başlayacağım:

İnegöl’de (daha doğrusu İnegöl’ü yönetenlerde) vefa belki vardır! Ancak, kendi adıma söyleyeyim, ben pek görmedim onu. Vefa yerine eskilerin tabiriyle kadir-şinaslık da diyebiliriz. Kanaatimce, bu dediklerimizden; yani vefadan - kadirşinaslık’tan pek nasiplenmemiş bizim İnegöl’ün hâli hazırdaki yöneticileri. Onlara karşı bu açık yazıyı yazmak da vazifemiz oldu.

Elbette ki, bu yazının muhatabı  –yukarıda işaret ettiğim gibi - yönetim kademesinde bulunanlardır. Başta belediye olmak üzere, kent konseyi ve diğer bazı siyasiler bu şehre hizmet eden gerçek marifet erbâbını pek tanımak zahmetine girmemişlerdir. Hâl böyle olunca vefâsızlık istenmeyen bir netice olmuştur.

Yine de tepedekilerin görme kusurunu bir kenara bırakıp şunu da söyleyebilirim ki, güzel İnegöl’ümüzde vefa-kâr, kadir-şinâs insanlar vardır. Bu güzel insanlardan tanıdıklarım da bulunur.

Allah’a şükürler olsun ki, biz ne dediğimizi biliriz ve temellendiremeyeceğimiz hiçbir şeyi de demeyiz. Kimseye hakaret etmeden, açıkça eleştirmeye ve aynı şekilde eleştirilmeye sonuna kadar açığız.

Şu vefa meselesini de biraz izah etmem gerekiyor. İnegöllü yöneticinin vefa hususunda noksan olduğunu nereden biliyorum?

On beş yıl önce bu şehre geldim. İnegöl’ün en başarılı lisesine alan sınavının birincisi olarak kendi isteğimle atandım. Dört yıl kadar çalıştıktan sonra yine kendi isteğimle ayrıldım. Benim alanımda başarılı bir tarihçi olduğumu bilen bilir; bilmeyenler de merak edip araştırsa zaten görür.

Görev yaptığım şehirlerde resmî görevimin ötesinde hizmet etmek istemişimdir hep. İnegöl’e 2010’da geldiğimde de aynı şeyi yapmak istedim. Belediye başkanına müracaat ederek, İnegöl hakkında tarih açısından önemli bir kaynak kitap hazırlamak istediğimi belirttim. Bu dediğim müracaat sözlü değil, yazılıdır. Tarihçi de bir bakıma devlet gibidir. Devletin dili yazıdır; benimki de öyledir. Bakın, şu an yaptığım (yazdığım) gibi. Söz gibi eğilip bükülmediği için ayrıca sever ve tercih ederim yazıyı.

Düşünsenize, yoğun emek verip, İnegöl tarihine katkıda bulunacak bir kitap öneriyorum; para-pul da istemiyorum. Ancak belediyemiz: “Maalesef, şu an yapamayız” deyip kapatıyor konuyu. Dönemin belediye başkan yardımcısı bizzat okuluma gelerek, söyledi bunu. Ben de hiç sorun etmedim (şu anki vefa eksikliğini de sorun etmeyeceğim; yazıp geçeceğim).

Benim kitap önerimi nazikçe geri çeviren belediye 2010’dan bugüne birkaç kitap yayınladı. Bu çifte standarda takılıp kalmayan ben, daha geçenlerde belediyede yetkili bir arkadaşa İnegöl’e kitap armağan etme konusunda yeni bir teklif daha yaptım. Cevap: “Tasarruftayız”!. Allah, tasarrufunuzu kabul etsin ve inşallah tasarrufunuz sadece kültür-kitap konusuyla sınırlı değildir! Şu sıralar belediyelere baktığımda hemen hepsi tasarrufta. Ancak söz konusu gösteri sanatlar (oyucular, şarkıcılar v.b.) olduğunda tasarrufa havlu attırıyorlar. Acaba bizim belediye de böyle midir? Göreceğiz.

İnegöl’ün tarihine katkı koymaya kararlı biri olarak yürümeye devam ettim. Kent Müzesi’ne hemen her zaman uğrayarak elimden geldiğince yardımlar da bulundum. Bunu müzede görev yapmış ve devam eden bütün arkadaşlar bilir bunu. Müzenin koleksiyonunda eksik olan İnegöl Halkevi Dergisi’nin dijital kopyasını verdim. İyi ki de yapmışım.

İnegöl’de bir zamanlar kütüphane müdürü Kenan Bey vardı. Ticaret ve Sanayi Odası hakkında bir kitap hazırlıyordu. Oda, böyle bir çalışma yapması için her türlü desteği vermiş ona. Tarihçilikten gelmeyen bu abimize arşiv konusunda tam destek verdim. Hatta 2011’de onu bizzat arşive götürerek bir hafta boyunca rehberlik yaptım. Sonunda İTSO 123 Yaşında diye bir kitap çıktı. Bunu da hiçbir menfaat gözetmeden, İnegöl’e katkım olsun diye yaptım. Oda’dan aldığım tek şey, bir teşekkür plaketiydi; yetti bana.

2016’da İnegöl sempozyumu düzenlendi. O güzel organizasyonu düzenleyen komiteye elimden geldiğince destek sundum ve ayrıca İnegöl tarihi ile ilgili özgün bir bildiri ile katıldım. Sempozyumun iki ciltlik kitabına bakanlar bulurlar makalemizi. Bu arada İnegöl’ün en güzel insanlarından Turhan Şahin’i tanıdım. İnegöllüler hakkında ansiklopedik bir çalışma yapıyordu. Tarihçilikten gelmeyen bu kıymetli abimize metodoloji ve kaynaklar konusunda elimden gelen yardımı, hiçbir menfaat gözetmeden, yaptım. Sonunda: “1299’dan Günümüze 1299 İnegöllü” başlığıyla çıktı o ansiklopedi. Bir de baktım ki, vefalı Turhan abi, bana da yer vermiş o kitapta. Şu 15 yıllık İnegöl serüvenimde karşılaştığım en vefalı durum budur. Ben bir İnegöllüyüm; hem de İnegöl’e kalıcı katkı sunma gayretinde bir İnegöllü.

Bugün itibarıyla geldiğimiz noktada İnegöl ile ilgili yazdıklarım; yaptıklarım epey birikmiş durumda. Elhamdülillah daha da çoğalacaktır.

Belediye ve Kent Konseyi birkaç yıldır “İnegöllülere Vefa” adı altında bir günlük etkinlikler yapıyorlar. Sağ olsunlar, bize karşı bir vefalarını görmedik. “Marifet iltifata tabidir; müşterisiz meta zayidir” demişler. Bu söze ekleyeceğim bir husus vardır: Sahiden, benim marifetim, sizin iltifatınıza tabi değildir. Bu yazımız da sizlere sadece dostça bir uyarıdır.

* Not: Tam iki yıldır haftalık yazdığım bu köşeden ayrılma vaktidir; vesselâm ve duâ..  

DR.SALİH EROL