KURTULUŞ SAVAŞI’NIN İNEGÖL’E YANSIMALARI

1299-1918 yılları arsında yaklaşık olarak altı asır boyunca üç kıta’da tesis
eylediği adâletli yönetimi ile dünya tarihinde müstesnâ bir yere sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, girdiği Birinci Dünya Savaşı sonrasında mağluplar arasında hazîn yerini almıştır.

Ege Deniz’inde ve Limni Adası’nın Mondoros Limanı’nda demirli
İngiliz deniz kuvvetleri baş komutanı Âmirâl Galdrop’un, Ağamemnun adlı âmiral -gemisinde 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondoros- Mütârekesi ile Osmanlı İmparaorluğu, teslim bayrağını çekmiş ve 1920’de imzaladığı Sevr Antlaşması ile de ölüm fermanını boynuna takmıştır.

Siyâsî konjöktörün ön görmediği halde, Almanya’nın ortaya koyduğu bir emr-i vâkî ile Osmanlı İmparatorluğunu Birinci Dünya Savaşı’na sokan İttihat ve Terakkî üst yönetmi, hesap vermeden yurt dışına çıkmış ve yâd ellerde düşman Ermeni komiteleri tarfından yaşam hakları ellerinden alınmıştır.

İmzalanan Mondoros Mütârekesi ve Sevr Antlaşması ile ma’kûs ve de ölümcül tâlihi ile baş başa bırakılmış olan milletimiz, oluşan kaos ortamında kurtuluş çareleri aramaya başlamış ve sonunda hem Anadolu’da hem de Rumeli’de Müdâfaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri kurulmaya başlamştır.

 İşte bu amaçla kurulan cemiyetlerin birleştirilmesi için 1919’da Manisa-Alaşehir’de yapılan kongreye, İnegöl adına Ethem Efendi başkanlığında bir heyet iştirak etmiştir.

Bu nedenle Kuvây-ı milliye harektinin oluşmunda ve gelişmesinde İnegöl’lüler,ön safta yer almıştır. İdârî yönden Ertuğrul Sancağı merkezi Bilecik’e bağlı olmakla birlikte bu dönem de de Osmanlıların gölge başkenti olan Bursa’nın stratejik etkisini İnegöl’lüler, daima üzerlerinde hissetmişlerdir.

 Şu kadar var ki Kurtuluş Savaşı’nı yönlendiren komutanlık makamı, yapılacak muharebe stratijisi ve de verilecek çetin millî mücadelenin uygulamaya konacak taktikleri gereği Bursa ve İnegöl yöresini,
savunma hattının önünde açıkta bırakmıştır.

Bu nedenle İnegöl coğrafyası -geniş ölçüde- açık alanda kaldığından proveke
olayların muhatabı olmuş; bir kısım çetelerin saldırısına uğramıştır.Nizâmî ordu henüz kurulmamış olduğundan Kuvây-ı milliyecilerin bu yörede yapmış olduğu çalışmalardaha çok vur-kaç taktikleri ile düşmanı oyalamaya çalışmaktan ibaret kalmıştır.

Taraflar, bu açık alanda, istihbârî çalışmalarına ağırlık vermiştir. İnegöl’lü “Küçük Kâmil’in/Cici-Bey’in” faâliyetleri, bunun en somut örneklerindendir.
Kuvây-ı Milliyyenin, savunma hattı olarak belirlediği Kütahya-Sakarya hattına gelince bu hattın yer aldığı coğrafî bölgeyi -tarihsel bazda- gözden geçirmekte yarar vardır.

Fizîkî ve topoğrafik yapısı itibariyle incelendiğinde görülecektir ki savunma
hattının tesis olunduğu bu bölge, doğu-batı istikametinde uzanan ve İnegöl Ovası’nı kuzeyden saran Ahî Dağı ile İnegöl Ovası’nı güneyden saran Uludağ-Domaniç dağ silsilesinin Bozhöyük eşiğinde buluştuğu noktadır ki askerî açıdan bu dağ silsileleri, Bandırma ve Gemlik körfezlerinden çıkartma yapan Yunan kuvvetlerinin ilerleme istikametini belirlemiştir.

Bundan dolayı Gemlik Körfezi’nden -bir diğer ifadeyle- Mudanya’dan çıkartma yapan Yunan birlikleri, Ahî Dağı istikametinde ilerlemiş; karargah ve taarruz çıkış hattını İnegöl yakınında yer alan Dimbos-Aksu hattındaki Çataltepe’de kurmuştur.

Türk savunma hattı ise Osmanlı’nın beşiği ve doğuş yeri olarak bilinen BilecikSöğüt-Bozhöyük ve İnönü yöresini içine alan Kütahya-Sakarya hattıdır ki bu yöre, aynı zamanda, Anadolu Selçuk hükümdarı Sultan I. Kılıç Aslan’ın 1096 yılında ilk haçlı ordusuna karşı verdiği amansız mücadelenin de geçtiği yerdir.

İNÖNÜ VE SAKARYA MUHAREBELERİ’NİN İNEGÖL’E YANSIMALARI-1

Îtilaf devletlerinin lideri durumunda bulunan İngiltere hükûmeti, İstanbul
hükûmetine dayatarak imzalattığı Sevr Antlaşması’nı Ankara Büyük Millet Meclisi hükûmetine de kabul ettirmek üzere harekete geçmiştir.

Bunun için de Yunanlıları, Batı Anadolu’yu işgal etmeleri için teşvik etmiş ve kendilerine İstanbul dahil bazı Anadolu topraklarının verileceği vadinde bulunmuşlardır.Bu nedenle de işgal sırasında İngilizler, Yunanlılara her türlü desteği vermiştir.

Bu cümleden olmak üzere Yunan ordusu Trakya’yı işgal ederken iki Yuna kolordusundan biri, Bandırma Körfezi’nden diğeri de Gemlik Körfezi’nden çıkartma yaparak İngilizlerin desteğinde Anadolutopraklarını fiilen işgal etmeye başlamışlardır. Mudanya’dan çıkartma yapan Yunan ordu birlikleri, Bursa’yı işgal etmeye başladıklarında Bekir Sami Bey komutasındaki yetersiz Kuvây-ı milliye birliği, karşı koyamamış ve düzensiz bir şekilde geri çekilmeye mecbur kalmıştır.

İşgale karşı güçlü bir savunma yapılmadan Bursa’nın Yunan ordusu tarafından işgali, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde sert tartışmalara sebep olmuş; Meclis kürsüsü, siyah bir örtü ile örtülmüş ve bu siyah örtü,12 Eylül 1922 günü Bursa Yunan işgalinden kurtuluncaya kadar kürsüden kaldırılmamıştır.İstiklâl Marşı şâiri Mehmet Akif Ersoy da Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’nın işgali üzerine duyduğu üzüntü ve izdırabı “Bülbül” adlı manzûmesinde şöyle dile getirmiştir:

Bütün dünyaya küskündüm; dün akşam çok bunalmıştım.
Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş; köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular, zâten kararmıştı
Pek ıssız bir karanlık, sonradan, vadîyi sarmıştı
Işık yok… Yolcu yok… Bütün hilkat, kesilmiş lâl;
 

Ağaçlar, taşlar, ürpermişti…. Gûyâ, sûr-ı mahşerdi
Eşin var.. Âşiyânın var... Bahârın var ki beklerdin …
Kıyametler koparmak neydi? Ey bülbül! Nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun.. Bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense… Çiğnenmez senin yurdun.
Bu gün yemyeşil bir vâdî… Yarın kıpkızıl bir Gülşen…
Gezersin… Hânümânın şen.. İçin şen.. Kâinâtın, şen…
 

Hayır… Matem, senin hakkın değil… Matem, benim hakkım.
Asırlar, var ki… Aydınlık nedir? Hiç bilmez âfâkım….
Tesellîden nasîbim yok… Hazân ağlar bahârımda…
Bu gün… Hânümânsız bir serserîyim… Öz diyârımda..
Ne hüsrandır ki şarkın… ben, vefâsız, kansız evlâdı…
Serâpâ… Garba çiğnettim de çıktım.. hâk-i ecdâdı.
Hayâlimden geçerken şimdi… Fikrim, herc-ümerç oldu..
Salâhaddîn-i Eyyûbîlerin… Fatihlerin yurdu…
Ne zillettir ki nâkûs, inlesin… Beyninde Osmân’ın..
Ezan, sussun…. Fezâlardan, silinsin yâd-ı Mevlânın…
Ne hicrandır ki en şevketli bir mâzî, serâp olsun…
O kudretler, o satvetler, harâp olsun.. Türâp olsun…
Çökük bir kubbe, kalsın… Mabedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin… Muazzam kabri Orhân’ın…

Sus… Ey bülbül! Senin hakkın değil matem.
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar