Recep Akakuş yazdı

İnegöl Yenice Mahallesi’nde Hamzabeyzâde Derviş Mehmed Bey tarafından yaptırılan tekke Noktacı Kāsım Efendi, 1534 yılına değin Kâdirî-Halvetî çizgisinde tasavvufî irşat hizmeti sunmuştur.

1496 yılında Antakya’da Arapça olarak kaleme aldıktan ve Bursa’ya gelip Hoca İlyas Camii ve Külliyesi’ne yerleştikten sonra Türkçe’ye terceme ettiği “Cevâhirü’l-Ahbâr” kitabını irşat hizmeti sırasında dost ve müritlerine okutmuştur.

 “Cevâhirü’l-Ahbâr” kitabı, 32 bab olarak düzenlenmiştir. Bir anlamda tasavvufî bir üslûp içinde her Müslüman’ın günlük hayatında bilmesi ve uygulaması gereken “ilmihal” bilgileri, akıcı olmayan destânî bir üslûp içinde verilmiştir. Kullanılan dil, Osmanlı Türkçesi’dir. Her seviyeden geniş halk kitlesi muhatap alındığından Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadîs-i şeriflerden referans gösterirken klasik usûl kāidelerine pek riâyet olunmamıştır.

Yunus Emre‘nin: “Şerîat, tarîkat yoldur varana…Hakîkat andan içerû” mısraında dile getirdiği ilâhî gerçekleri, bir vaaz ve nasihat üslûbu içinde, dost ve müritlerine sunmuştur. Hacimli bir eser olduğundan ve de açıklanması gerekli yerleri bulunduğundan zaviye ve tekke mescidinde topluca okunmuş ve bir anlamda tedrîs olunmuştur.

Kendi ifadesiyle Noktacı Kāsım Efendi, uzunca bir süre yaşadıktan sonra ileri yaşta 1534 yılında Hakk’a yürümüştür. Vefatından sonra na’aşı, kıble ciheti itibariyle tekke ve zaviyenin ana yola nâzır olan sol yan bahçesine (günümüzdeki duruma göre Kāsım Efendi Caddesi’ne cepheli sol yan bahçesine) defnedilmiştir.

Daha sonraki yıllarda tekke ve zaviye, mescide çevrilirken yapılan tadilât sırasında bu yan bahçe içindeki mezar, ahşap çatılı ve içiçe iki bölümlü basit bir oda içine alınmıştır. Mezarın bulunduğu oda, “türbe” hüviyeti arzederken diğer oda, “cüzhâne” olarak değerlendirilmiştir ki, burada yıllarca -teberrüken- hem Kur’ân-ı Kerîm ve hem de Noktacı Kāsım Efendi‘nin kaleme aldığı “Cevâhirü’l-Ahbâr” kitabı okunmuş ve de okutulmuştur .

KÂSIM EFENDİ ‘NİN ETKİLEDİĞ KİŞİLER

Noktacı Kāsım Efendi‘nin etkisi altında kalanların başında halifesi, Afyonkarahisarlı Muhyiddin Mehmed Efendi (994/1585) olmuştur. Çünkü “İbn-i Noktacı” olarak şöhret bulan Muhyiddin Mehmed Efendi, tasavvuf erbâbınca “el-kitabı” olarak kabullenilen “Usûlü Aşere” risalesini şerh etmiştir.

“Arâisü’l-Vüsûl” adını verdiği bu kitabını, tekke ve zaviyesinde dost ve müritler ine okutmuştur. Şüphesiz Muhyiddin Mehmed Efendi, “Arâisü’l-Vüsûl“ adını verdiği bu kitabını şeyhi Noktacı Kāsım Efendi‘nin “Cevâhirü’l-Ahbâr” adlı eserinden etkilenerek kaleme almıştır.

Noktacı Kāsım Efendi’den etkilenen ikinci kişi de Hâzinî’dir; bu zât, “Cevâhirü’l-Ebrâr min Emvâci’l-Bihâr” adını verdiği eserini Sultan III. Murad‘a takdim etmiştir. Noktacı Kāsım Efendi‘den etkilenerek “Cevâhirü’l-Ahkâm” adıyla bir “İlmihal” kitabı kaleme almış olan Hasan Fehmi Aslan Efendi‘dir. Bu zât, Kurtuluş Savaşı’nın yapıldığı yıllarda İnegöl’de Müftülük yapmış ve halk arasında “koca müftü” diye anılmıştır.

Edebiyat öğretmeni Abdullah Tataroğlu  “Cevâhirü’l-Ahbâr” kitabında yer alan manzûm bölümleri, güncel bir ifadeyle, nesir haline getirerek manzûm asılları ile birlikte: “Bursa Evliyâsından İnegöl’de Bir Gönül Sultanı Kāsım Efendi ve Cevâhirü’l-Ahbâr” adını verdiği kitabıyla okuyucuya sunmuştur.