İsterseniz gelin, bu kez klasik bir Osmanlı zamanı soru-cevaplı fetva usulünü taklit ile başlayalım!

Suâl olunur ki: “Efendim, bu köşede yayınlanacak bir yazıda meyhâneden bahsetmek câiz midir? Bahseden yazar küfür işlemiş olmaz mı??” El-cevap: “Meyhâneden usulünce bahsetmek her dâim câizdir ve dahî bahsedeni de küfür işlemiş sayılmaz. Rahat oluna!

Sorusu ile ve dahî cevabı ile ne güzel bir fetva örneği değil mi? Peki, Osmanlıda böyle bir fetvayı verecek bulunur mu hocam? Meyhâneden bahsetmenin dinî açıdan hiçbir sakıncası olmadığına dâir bir fetvayı ancak Şeyhülislâm Yahyâ Efendi verebilir. Kendisi muhteşem yüzyılın muhteşem âlimlerindendir. Benim de tarihteki has adamlarımdandır.

Öyle bir Şeyhülislâm düşünün ki: “Ey ahali! Mescidi terk et, meyhâneye gel!” diyecek kadar sıra dışı olsun. İşte o adamYahyâ Efendi’dir.

Aşağıdaki beyit onundur:Mescidde rîyâpîşeler etsin ko riyâyı  /  Meyhâneye gel ki ne riyâ var; ne mürâyi.

 

Ne diyor biliyor musunuz bu dizesinde Şeyhülislâm Yahyâ Efendi? Diyor ki: Bırak ikiyüzlüler mescitte ikiyüzlülüklerine devam etsinler. Sen meyhâneye gel ki, orada ne ikiyüzlülük var; ne de ikiyüzlüler..Demek ki, camide gördüğü üçkâğıtçı, düzenbaz hacı amcalar, tüccarlar ve benzerleri Şeyhülislâm Efendi’nin canına tak etmiş.

Efendim, tarih bilmez, cahilce ahkâm kesen bazı yarım akıllılarımız zanneder ki; bizde meyhâne, içki ve benzeri maddeler Cumhuriyetle birlikte getirilen kötülüklerdir. Bir de böyleleri türedi son zamanlarda. Güyâ, Osmanlı zamanında asla ve kat’a böyle şeyler yoktur! İşte, meseleyi böyle zanneden bu tür tarih-körü şahısların içinde kötü maksatlı öyle hinoğlu hinler vardır ki, sözü buradan Cumhuriyetin kurucularının ayyaşlığına getirip, onları saf toplum nazarında yerden yere çalarlar akılları sıra..

Oysa bilmezler ki, özellikle meyhâne konusunda Cumhuriyet, Osmanlı ile asla boy ölçüşemez; bu âhir zamandaki devlet adamlarımız da içki konusunda eski padişahlarımızın ve ricâlinin eline su dökemezler. Yani asıl içiciler Devlet-i Âliye-i Osmaniye zamanında idiler. Geçenlerde Ankara’nın günümüze gelen en eski (1583 -84 tarihli) Şeriyye sicilini okurken kahvehane, meyhâne, türlü türlü … haneler ile ilgili kayıtlar dikkatimi çekmişti.

Ahh, nerede o meyli günler..! Dedik yâ en başında: “Meyhâne ehliyiz biz ezelden

Osmanlı arşivinden bulduğum birkaç belge ışığında, yaşanmış ilginç bir meyhâne vakasını anlatayım da neşemiz biraz daha yerini bulsun. Belgeye konu olan olay Bursa’nın Yenişehir’inde geçiyor. Gerçi bu, Yenişehir’in ilk meyhânesi değil ama ucu İstanbul’a kadar uzanan ilk meyhâne rezaletimiz 1860 başlarında yaşanmıştır.

Konu ile ilgili elimizdeki belgeler 14 Ocak 1862 tarihlidir. Belgelerden anlaşıldığı üzere hem de iki tane meyhâne varmış, küçücük Yenişehirimizde. İkisinin de sahibi aynı kişidir. Bu meyhânelerin sahibinin adı, belgede belirtilmemiştir. Bu kişi hakkında kesin tek bilgi ise, onun Rum milletinden olduğu hususundadır. İşletme sahibinin Gayr-i Müslîmdir.  Olsun ne fark eder ki, içip içip rezalet çıkaranı da Müslim olduğuna göre demek ki Müslümanın hâli daha fenâ!  (YARIN DEVAM EDECEK)

DR. SALİH EROL