Kentlileşme kavramı kentte ikamet eden ve bu yaşamın içinde doğup büyüyen insanlar için söz konusu olsa bile ,daha çok kente göç edenlerin kent ile bütünleşme ve bu kente özgü davranışları benimsemelerini ifade etmektedir.
İnegöl ülke içinden ve ülke dışından evlad-ı fatihanların , göç ettiği ekmeğini aşını bulduğu ve üreterek katma değer oluşturduğu bir kenttir .insanlar bu şehre göç ederken kültürlerini alışkanlıklarını, hayallerini ,hasretlerini taşımışlardır. Göçmen kültürü dediğimiz şey aslında çok çalışmaktır .yeni bir şehre gelmiş orada ayaklarının üstünde durmak ; değil Namerde ,merde bile muhtaç olmamaktır bu nedenle çok çalışmalısın üretmelisin ve şehirle şehirli ile kaynaşmalısın. Bugün İnegöl 56 ilden daha büyük ekonomiye sahipse bu şehirde yaşayan çalışmak ve üretmek zorunda kalan insanların katkılarını yok sayamaz.
İbn-i haldun şehirliyi şöyle tanımlamış “şehirde bulunanlar ve şehirli olanlar “bu kentte yaşıyorsak artık bir kentli gibi yaşayacağız .Bu şehirde yaşayan herkesin bu kente karşı sorumlulukları vardır. kente karşı sorumluluklarımız bir başka yazımın konusu olacak inşallah .Bu kentte yaşıyor ve vatandaşlık görevleri yerine getiriyorsan bu şehirde insanca yaşamak istemelisin.
Nedense Türk milleti söylenir söylemez cümlesini haklı çıkarmaya çalışıyoruz .Temel hak ve hürriyetlerimizi istemekten adeta utanıyor korkuyoruz ya da verdiğimiz oyun altında eziliyoruz.Unutma anayasanın 56. maddesi “herkes ,sağlık ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir “diyor.
Bu şehrin şehremini olmak için seçim meydanlarına çıkanlar kendi istek ve arzularıyla millete hizmet için çıkarlar .Evet oy verebilirsin bu senin eşit ,adil ,çağdaş hizmet talebini engellememeli. Şeyh edebali ne diyordu “oğul bundan sonra beysin kızmak bize sabır sana düşer “. seçilmişlerin kızmaya küsmeye hakkı yoktur .Yeter ki sen taleplerini diklenmeden ,sesini değil sözünü yükselterek söyle.
Gündeme dair söylersek; evet İnegöl‘de yollar köstebek yuvası gibi bütün kent çile çekiyoruz ,bu Çile ne zaman bitecek bilemiyoruz .Ancak şöyle de bir durum var. Su şebekemizdeki kayıp kaçaktan çok ,eskiyen boruların bir kısmı 1975 yılında yasaklanan kanserojen madde barındıran asbestli borulardır. Türkiye’nin kentlilik bilinci gelişmiş bir çok yerinde halkın talebiyle Seksenli yıllardan itibaren asbestli borular yerel yönetimler tarafından değiştirilmiştir . Bu güne kadar ihmal edilmiş bir sorunu çözmek için geçtiğimiz dönem ihale yapan ve birinci etabını bitiren ikinci etabının ihalesini yapan ve kredi bulan Alinur AKTAŞ başkana bir İnegöllü olarak teşekkür ederim.Devlette devamlılık gereği bu hizmeti sürdürenlere de başarılar dilerim.ülkemizde en son TC Aile ,çalışma ve Sosyal hizmetler bakanlığı 25.1.2013 tarih 28539 sayılı resmi gazetede yayınlanan “asbestle çalışmalarda sağlık ve güvenlik önlemleri hakkındaki yönetmelik “madde 5 gereği
1-Aspenstin her türünün çıkarılması işlenmesi satılması ve ithalatı
2-Asbest içeren her türlü ürünün ithalatı ve satılması .
3-asbest ürünlerinin veya asbest ilave edilmiş ürünlerin üretimi ve işlenmesi yasaktır .
Bugün kendimizi düşünmekten geçtik çocuklarımız ve torunlarımızın geleceğini düşünüyoruz. Unutmayalım doğa torunlarımıza miras değil, torunlarımızdan bize emanettir. Yerel yöneticilerin mazeretleri olabilir ,fakat hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz .İnegöl‘ü Büyükşehir‘e biz bağlamadık bize de sormadılar .
Küçük siyasi hesaplardan vazgeçmeli çifte standartlardan uzak durmalıyız .Bu yasal hakkımız bunun partisi purtisi , iktidarı muhalefeti olmaz .
Vatandaşlık görevimi yapıyorum insanca yaşamak istiyorum .Utanma gerilme ,gerileme ,söylenme ,SÖYLE.
Sağlıkla kalın iyi haftalar diliyorum.