Ali Kurnaz yazdı

Tarihin ancak özgürlük bilincinin devrimcilerce gelişmesiyle hareket ettiğine inanan Hegel, aslında çok önemli bir noktaya sirayet etmektedir. Her devrim, kendisinden sonraki nesillerin nefretle bakacağı bir devrimi gerçekleştirir zira özgürlük daima devinir.

Geçmişteki her devrim, bugünün dogmasını oluşturur ve yıkılmalıdır. Fakat düşünüldüğünde onlar da bizimle aynı motivasyona sahipti, onlarda kendi dogmalarını yıkmamış mıydı? O halde, tarih için kim ikiyüzlü devrimci, kim hakiki devrimcidir?

Tarih anlayışlarını incelediğimizde bizi bir devrimci düalizmi karşılar; Cenahlar tarafınca bazı devrimler meşru bazıları gayrimeşrudur. Bu, cenahın dünya anlayışıyla değişime uğrar fakat bu yazıda cenahlardan ayrılmalıyız ve ancak insanî kaidelere yakın olmaya gayret etmeliyiz.

Bu kaideler, ne iyi ne dinî ne de kötü ile alakalıdır; ancak geleceği ümit edilen o özgür dünya ile insanın içinde var olduğuna inanılan erdem ile alakalıdır.

Tarihteki en ve ilk büyük devrim olarak bizi öncelikle “Tarım Devrimi” karşılar. Bu teknolojik yenilik bile bir devrimdir zira kendinden önceki düzeni, verimsiz yapıyı yıkarak yeni bir sistem kurmuştur. Fakat tarım ile ekonomik sınıflar, eşitsizlik ve bu sınıflar ayrımından hareket eden tahakküm doğmuştur.

Bu hususlar da çağımızın iktisadî problemlerinin başını çekmektedir. Yani devrimler bütünüyle özgürlüğe hizmet etmemektedir fakat temel motivasyonu insanı geliştirmek ve yeni bir benlik kazandırmaktır.

Böylelikle anlıyoruz ki bir şeyin devrim olabilmesi için belli başlı kaideler bulunmaktadır. Sistem yok etmesi, kurması ve imkânsızlığı imkâna çevirmesi bu kaidelerden bir kaçıdır. Bu bize ileri ki bölümlerimizde yardımcı olacaktır.

Sonradan bizi ilk kanlı devrim olan, “Devlet Devrimi” karşılar. Arkeolojik buluntulara bakıldığında ilk kent devletlerinin kurulduğu aralıkta şiddetli ölümlerin açık bir gelişim kazandığı görülür.

Bu da bize gösterir ki; devletin safında olanlar, devlete tabii olanlar olmayanlara karşı kanlı eylemler göstermiş böylece onları kendilerinden olması için zorlamış olabilir. Devlet Devrimi; gücün ve kanın kullanıldığı ilk devrimdir ve açıkça görülür ki devletlerin doğuşu insanoğlunun imkânlarını arttırmıştır.

Rousseau, Ekonomik ve Politik Söylevinde şöyle söyler: “İnsanoğlu şu anda elindeki her şeyini gönüllüce ilk devlete itaat edenlere borçludur”. Bu alıntı dediklerimizi tasdikler niteliktedir.

Devlet Devrimi tekrardan görüleceği üzere özgürlüğün kısıtlanması aynı zaman da tasdik edicisidir. Devletler oluşmadığı bir senaryoda sevelim yahut sevmeyelim şu anki teknolojimize erişemeyeceğimizi kabul etmeliyiz.

O vaziyette, Devlet Devrimi de kanlı ve güç içeren bir eylem olmasına karşılık kendi motivasyonu içerisinde özgürlükçü ve yenilikçidir de. Hatta anakronizme düşmeden, devlet devrimini gerçekleştirenlerin fikirlerinin ve ideallerinin tarihteki her devrimciyle aynı olduğunu tezahür edebiliyoruz.