Mehmet Şah MARHAN yazdı

Öğrencilerine, “Ne olmak istiyorsunuz” diye soran bir öğretmenin sorduğu soruya bir öğrencinin verdiği ilginç ve düşündürücü cevap: 

“Ben telefon olmak istiyorum.” Çünkü anne-babam telefonlarını çok seviyorlar. Ve “Bütün zamanlarını telefonları ile geçiriyorlar...”

Esasında bu soruya çocuğun verdiği ders niteliğindeki manidar cevap, adeta bütün çocukların iç sesini ve meramını yansıtan bir dramı ve realiteyi ifade etmektedir.

Evet, maalesef bu toplumda, ben çocuklarım için çalışıyorum deyip de,  çocuklarının yüzüne bile bakmayan ve çocuklarına zaman ayırmayan sayısız ebeveyn var.

Gerek kendine yoğunluk imajı veren, gerekse de telefonun-televizyonun ya da özellikle sosyal medyanın (facebook, twitter, instagram, whatsapp vb) kölesi haline gelmiş dolayısıyla çocuklarının yüzüne bile bakmayan anne-babalar var.

Oysa “Her çocuğun her gün, kendisine önem veren ve özel olduğunu düşünen bir yetişkinle zaman geçirmeye ihtiyacı var” der Anetha Solter.

Bunu çok iyi bilin ki, sizin zaman ayırmadığınız çocuklarınıza, hiç istemediğiniz ve ihtimal vermediğiniz birileri ziyadesiyle zaman ayıracaktır.

Hatta bir çocuğun en iyi anlayanı anne babası değilse çocuk kendisini iy anladığını sandığı bir belayı, ya sokakta ya da dijital ortamda mutlaka bulur.

İşte o zaman, sizin pişmanlığınız hiçbir fayda sağlayamayacaktır.

Hem siz, uyuşturucu kullananların 9, alkol kullananların da 11yaşa kadar düştüğünü biliyor musunuz?

Bu korkunç ve ürkütücü duruma çocuklarınızın düşmemesi için ne yapıyorsunuz?

Ayrıca korku kültürünün egemen olduğu toplumlarda babaların çocuklarını “terbiye” etmede başvurdukları tek enstrüman, maalesef korkudur.

Zira korku kültürünün en belirgin karakteristik özelliği, bütün ilişkilerin, korku üzerine inşa edilmesidir.

Nitekim birçok baba, çocuklarına mesafe koyarak, korku ve baskı ile “terbiye” etmeyi, en doğru yöntem olarak biliyor/sanıyor.

Dahası birçok baba, çocuklarına karşı görevlerini her fırsatta büyük bir minnetle:“Ben, sizin için çalışıp para kazanıyorum” demenin ötesine geçmemektedir.

Ne babalar var, kapitalist bir mantalite ile çocuklarına karşı babalık görevlerini sadece giydirmek, yedirmek ve içirtmek olarak sanan…

Sıkça çocuklara söylenilen “Senin neyin eksik” vurgusunun bilinçaltında da bu kapitalist realite yatmaktadır.

Oysa her babanın en temel ve en öncelikli görevi, çocuklarına şefkatli davranmasıdır.

Doğan Cüceloğlu'nun sık sık vurguladığı gibi; "Korku kültüründe iki eşit insan yoktur."

Korku kültürü, insan ilişkilerinde “zorbalığı” ve "baskıyı" temel alır.

Korku kültüründe en önemsenen ve dikkate alınan şey, maalesef “güçtür”.

Dolayısıyla korku kültüründe güçlülerin “üstünlüğü,” “imtiyazı,” baskısı ve gözdağı vermesi vardır. 

Yine Doğan Cüceloğlu’nun değimiyle: “Bir toplumda korku kültürü egemense insan, insan olma sürecini tamamlayamaz.

Çünkü orada ne gerçeğe koşulsuz saygı vardır; ne de can önemsenir.”

Sanırım bu bağlamda bir insanın insan olma sürecini eksik bırakan en temel şey, “sevgisizliktir.”

Dolayısıyla sevgiden mahrum bırakılan bir çocuk, gelişimini doğru tamamlaması zinhar mümkün değildir.

Dahası korku maskesinin altında ve sopanın gölgesinde “sevgi” sahtedir.

İnsanın ruhuna ve kalbine hitap etmez.

Hatta insanların düşünsel zeminlerinde “fırsatçılığı” inşa eder. 

O yüzden bağlılığı ve sahiciliği yoktur.

Çocuğunuza korku, baskı ve şiddet göstererek sizden çekinmesini değil, değer vererek, sevgi ve ilgi göstererek size saygı göstermesini sağlayın.

Zira en değerli varlıklarınız olan çocuklarınızı sevgisiz, ilgisiz ve şefkatsiz bırakarak ihmal etmenin bedeli çok ağır olabiliyor.

Evet, telefonunuza faydasız odaklandığınız ve televizyon kumandasına sarıldığınız zamanın yarısı kadar çocuklarınıza zaman ayırırsanız, emin olun ki çocuklarınız ne “telefon” ne de “kumanda" olmayı istemezler. 

Sadece ve sadece “mutlu” olurlar.

Bütün çocukların mutlu olması dileğiyle…

Mehmet Şah MARHAN