Okur: Kitapta konuyu ele alış bakımından sizce bir eksiklik var mıdır?
Yazar: Yani şöyle söyleyebilirim dürüstlük güzel hoş. Ama bunu inanca, imana, ahiret gününe, hesap gününe bağlamaması biraz seküler bir yaklaşım ortaya koymuş bence. Yani bireysel tatmin olan düzeyinde “dürüstlük” anlayışı var, ama kalıcı ve devamlı olması için inanç, ahlak ve ahiret şuuru üzerine de bina edilebilirdi. Aslında eser-yazar çizgisi tutarlıydı. Eser sahibinin bu konuda bir fikri olmadığı için eserine de bu yansımamış tabii.
Okur:Size göre roman kurgusunda bir farklılık var mıdır?
Yazar: Evet, yaşanmış olduğunu söylemiştim. Eser sahibi bazen olayları kendi perspektifinden anlattığını ifade eden cümlelere rastladım. Yani bizim Tanzimat edebiyatının popüler yazarı Ahmet Mithat Efendi tarzı gibi. Romandaki olay akışını kesip açıklama yapmasına benziyor. Ve en önemlisi de roman kahramanları kitabın son 20 sayfasında toplanıp bir gün yazarın evinin kapısını çalıyorlar. İşte bu daha önce görmediğim bir yöntemdi. Hatta yazar kahramanlarla sohbet ediyor. Roman kahramanları eksik kaldıkları ya da anlamadıkları yerler konusunda yazarla tartışıyorlar.
Okur: Bu konuyla ilgili bir örnek verebilir misiniz?
Yazar: Sanırım İstanbul’da Cemil’in hayatına girip çıkan Ahsen şöyle diyor: “Aşk var ama aşıklar yok!” Böyle sitemkar bir eleştiri getiriyor. Evet, biz de fark ediyoruz bunu romanda aşk konusunu öne çıkarmıyor.
Okur: Hocam, son olarak kitabın konusunu biraz anlatır mısınız.
Yazar: Başkahramanımız Cemil. Annesi, babası bir de abisi var. Cemil küçükken babası ile tavuk yedikten sonra V harfine benzeyen lades kemiği ile ladese tutuşurlar. Bir tarafından bakılırsa dikkat oyunu iken; bir bakıma da kandırmacadır.
Cemil öğrenim boyunca birçok arkadaşına bir şey verirken “lades” onlardan bir şey alırken “aklımda” kelimesini kullanıyor. Lise çağlarında iken Aybahar isimli bir kıza gönlünü kaptırıyor. Annesini gönderiyor. Kızla karşılıklı görüşme yok tabii ki. Cemil, üniversiteyi bitiriyor. Ayvaz’la beraber biraz zengin olmak için İstanbul'a gidiyorlar. İstanbul'da işe girip çalışıyorlar, lüzumsuz dürüstlük yapınca işten atılıyorlar.
“Herkesin birbirini kandırması konusunda milli mutabakat var.” cümlesi belki 4-5 defa geçiyor. İhracat işinde kaybedince Demir (İhsan’ın arkadaşı) ve İhsan (Cemil’in abisi avukat) maddi yardım yaparak borçlarını kapatıyorlar. Hayatın ve okumanın zor olduğunu fark edince Cennetşehir’e dönüyorlar. Tükenmekte olan semercilik mesleğinin haberini alan Cemil, Bandırma'da son semerci ustasının yanında mesleği öğreniyor. Eşeği bulunmayan kasabada Semerci dükkanı açıyor, zorlansa da zamanla tanınıyor, biliniyor. Ayvaz, Belediye Başkanı oluyor. Cemil, hayvanların sırtına göre yaptığı semerleri internet üzerinden satışa sunuyor. Aybahar'la evleniyorlar.
Sonra tüm roman kahramanları toplanıp yazarın evine geliyor ve orada birlikte muhabbet ediyorlar.
Okur: Okuduğuna değdi mi sayın hocam?
Yazar: Bir buçuk bilemedin iki günümü alan bir okuma oldu. Ama çok da karamsar değilim.. Yazarın bazı tarihi bilgileri verdiğini, bazı yazarlar hakkındaki yaygın kanaatleri paylaştığını öğrendim ama soracaksanız ısrarla tavsiye edeceğim bir eser değildir.
(Not: Soruları cevaplayan yazar, bu yazıyı yazandır.)
AHMET TAŞTAN