Ahirete el koymak ne demek? Öncelikle bunu bir somutlaştırmamız gerekiyor. Kur’an Müslümanlığı yazımda bahsetmiştim gerçi ancak bu hususu detaylıca incelememiz gerektiğine inanıyorum. Ahirette neler yaşanacağını, nasıl bir yargı sistemi olduğunu, kimin cennete kimin cehenneme gireceğini ve Allah’ın hangi prosedürleri izleyeceğini peşinen bildiklerini iddia eden (Kur’an harici kaynaklara başvurarak, ilham aldıklarını iddia ederek) ruhban sınıfı “Ahirete el koymuş” olur.
Bu, Hristiyanlığın da başına gelmiş bir şeydir. Luther, bunu büyük ölçüde reforme etti ancak Luther’e kadar Katolik Kilisesinde Enterdi Sistemi (Bir kentin toptan dinden çıkarılması) vardı. Bu, aslında şu anlama geliyordu: Sizin cennete girip girmeyeceğinizi, inanıp inanmadığınızı ben belirleyebilirim. Bu aslında İslâm Tarihinde pek çok kez karşılaşılan bir konu ki halen bile devam ediyor. Müslüman kavimlerden belli fırkalar bugün bile içten içe “Gerçek Müslüman benim!” diyor ve kendisini İslâm’ın temsilcisi ilan ediyor böylelikle diğer fırkaları azarlayıp onlarla alay ediyor. İran’a gidin, onlar da kendisini İslâm’ın temsilcisi görecek. Türkiye’de, Endonezya’da, Afganistan’da ve Suudi Arabistan’da da aynı argümanları duyacaksınız. Kimin cennete gidip kimin cehenneme gideceğini beyan ediyorlar, kendilerinin cennete gideceğinden çok eminler ve herkese rahatlıkla “Sen Kâfirsin!” diyebiliyor. Burada bireyin şu soruyu sorması gerekiyor: Sen kim oluyorsun?
Peygamber bile Kur’an’da azarlanırken (Abese 1-10) ve kendisinin başına ne geleceğini bilmezken (Ahkâf 9) siz kim oluyorsunuz? Had Bilmek, Kur’an’ın temel felsefesidir bana kalırsa. Namazın en büyük kazanımı da budur. Biz, secde ediyoruz. Dizlerimizin üstüne çöküp mescitlere doluşuyoruz. Bu dünyanın sahibi olmadığımızı, bizden çok daha yüce ve aşkın bir gücün var olduğunu kabul ediyoruz ki secde ediyoruz. Namaz ile burada misafir olduğumu ve dünyanın kanunları üzerinde mutlak bir yetkim olmadığını anlıyorum. Böylelikle de dünyanın merkezine kendimi koymamam gerektiğini öğreniyorum. Kur’an, insana haddini bildiriyor. Gösterişten kaçın, sesini kıs diyor (Lokman 19). Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, senden büyük ben varım diyor Allah (İsra 37). Buna rağmen kim ahirette neler olacağını bilebilir? Kim gerçekten iman etmiş, kim inanıyor yahut hakkın düşmanının kim olduğunu kim bilebilir? Kur’an’dan başka hangi öğüdü dinleyebiliriz?
“(Cennete giriş) sizin kuruntularınızla da kitap ehlinin kuruntularıyla da değildir. Kim bir kötülük yaparsa ona (yaptığının) karşılığı verilir ve kendisi için Allah’tan başka dost da yardımcı da bulamaz.” Diyor Allah Nisâ Suresinin 123. Ayetinde. Bu ayeti okuyan hangi kimse ahirete el koyabilir? Kur’an’ın ışığı olmadan ahiret hakkında nasıl konuşabiliyorsun? Sen kim oluyorsun da insanların imanına karar veriyorsun? Ya senin doğruların yanlışsa ya atalarından gelmiş ilmihallerin yanlışsa diye sorgulamıyor musun? Maide 104’te denildiği gibi: “Peki ya ataların bir şey bilmeyen ve doğru bulmayan kimseler ise?”
Hud 108. Ayette bile Allah, Cennette kalıcı olanların kalıcı olmasının bile kendi iradesine bağlı olduğunu, onun iradesinin tek hüküm verici olduğunu vurgularken insanlar şimdiden cennette neler yapacağını, nasıl huriler olduğunu ve edebe sığmayacak şeyler sormaya devam ediyorlar. Orada o kimselere şunu sormak lazım: Mele-i Ala’yı mı dinliyorsunuz? (bkz. Sâffât 8).
Sâffât Suresinin ilk 10 ayeti aslında ilahiyat disiplini adına çok önemli ayetlerdir. Allah, bu ayetlerde şeytanın Mele-i Ala’dan (Melekler Âlemi, özellikle Vahiy yani böylelikle geleceğe dair bilgiler kast ediliyor) söz kapılmasının imkânsız olduğu vurgulanıyor. O halde buradan ne anlamalıyız?
Şayet olayı direkt olduğu gibi tek anlamlı bir biçimde anlarsak ayeti yaşantımıza/din anlayışımıza pratik bir biçimde entegre edemeyiz. Burada esasen Allah şunu vurguluyor: Geleceğe dair bilgi sadece meleklerimde (Böylelikle kitabımda/resullerimde: Kur’an’da), başka hiç kimse bir şey bilmiyor bilemeyecek. Burada gelecekten kastın dünya/ahiret hayatına dair bilgiler olduğunu Cin Suresiyle anlıyoruz. Cin Suresinin 4. ve 9. Ayetinde de benzer bir üslup kullanılıyor, orada da Allah katından hiçbir haber alınamayacağı vurgulanıyor. Peki, o halde yazımızın bağlamını düşünelim, gelecek ve ahiret hakkında Kur’an’a göre hareket etmeyip ileri geri konuşanlar melekler âleminden bilgi mi ediniyor ki bu kadar net konuşabiliyor? Allah, oradan bilgi almanın imkânsız olduğunu bildirmesine rağmen nereden ediniyorlar bu bilgilerini? Peygamberlerin bile kavmini temsilen sorgulanacağını biliyoruz (Maide 116). O halde kim kendinden emin bir biçimde şefaat edebileceğini ve ahireti bildiğini iddia ediyor?
ALİ KURNAZ