Bir lise öğrencisi olarak kendimden utanıyorum.

Geçmiş dört seneme bakıyorum, hep bir köşede eyleme geçmediğim senelerle rastlaşıyorum.

Heybemdeki bilgileri aktif bilgilere çeviremedim, arkadaşlarımı örgütleyemedim ve hakikat için mücadele edemedim.

Arkadaşlarımla beraber doğruluk, dürüstlük ve adalet için ses çıkarmadık.

El bebek gül bebek yetiştirildim, bırakın toplumsal olayları hemen yanımızdaki haksızlığı bile engelleyemedim.

Kur’an’a uygun bir biçimde aktif iyi olarak da yaşamadım.

Toplum bizi yoldan çıkardığı halde toplumdan dışlanmadım zira hep onların hoşlarına gideceği yerlerden konuştum.

Nasıl daha çok arkadaşımı şeklen etkilerim, öğretmenlerimin gözünü nasıl boyarım ve insanlara nasıl daha şirin gözükürüm diye düşündüm.

Çünkü jenerasyonca derdimiz hakikat değil geçici hazlardı.

Böyle bir lise hayatı geçirdiğimi yeni yeni fark ediyorum.

Bu fark edişlerimi Kur’an’dan bir kıssa izledi: Ashâb-ı Kehf

Kehf Kıssası aslında hem Hristiyanlık hem de İslâmiyet için kutsal bir kıssa.

Hristiyanlıkta Kehf Kıssasının geçtiği bölüm apokrif (Doğruluğundan şüphe edilen) bir metin olduğu için çok öne çıkarılmaz.

Kur’an’da ise Kehf Suresinin 9 ile 26. Ayetleri arasında anlatılan bir kıssadır.

 Kıssanın farklı varyasyonlarına Hint metinlerinde de rastlanılabilir.

Bu kıssa, ayetler ve rivayetler göz önüne alındığında takriben 3. Yüzyılda Pagan Roma İmparatorluğunun zulmünden kaçan Müslüman (İncil’e, Allah’a ve Hz. İsa’nın “Peygamberliğine” iman eden.) gençlerin öyküsünü anlatmaktadır.

Burada sayılara, mekâna ve kişilerin özelliklerine takılmamamız lazım zira Allah Kehf Suresinin 22. Ayetinde şöyle anlatıyor:

“Tahminde bulunanların bazıları, "Onlar üçtür, dördüncüleri köpekleridir," derken diğerleri de, "Beştir, altıncıları köpekleridir," diyecekler. Başkaları ise, "Yedidir, sekizincileri köpekleridir," diyecekler. De ki, "Onların sayısını en iyi bilen Rabbimdir…”

Böylelikle bu ayet vasıtasıyla kıssayı nasıl okumamız gerektiğini öğreniyoruz.

 Allah bizlere kıssalardaki sayılarla değil özle ilgilenmemiz gerektiğini anlatıyor zannımca.

Kehf’in delikanlıları cesurlardı, başlarındaki zalim idare tarafından düşman bellenmişlerdi ve şöyle haykırmışlardı: “Şu halkımız O'ndan başkasını tanrılar edindi. Onların tanrı olduğunu açık bir delille kanıtlamaları gerekmez miydi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?" (Kehf 15).

Bu gençler, hakikat uğruna zalim bir kavmin karşısına geçip ölümü göze almışlardı.

Böylelikle de kula kulluk edenlerden ayrılmış oldular. Bunun sonucunda ise Allah onlara mağaraya sığınmaları gerektiğini emretmişti (Kehf 16).

 Mağaraya sığınmalarının ardından Allah orada bu gençleri bir müddet sakladı ve zalim otoriteden korudu. (DEVAM EDECEK)

ALİ KURNAZ