Beden ülkesinde darbe yapan gözlerin yönetimine baş eğmek zorunda kalan insanlarız “darbeler ülkesi”nin vatandaşları olarak. Eski Diyanet İşleri Başkanımız, yapmış olduğu kısa konuşmasında dijital dünyanın, insanı nasıl esir ettiğini anlatıyor.  Beş dakikalık bu videosunu ibret alarak dinlemek gerekiyor.

Dinleyelim ki kadim medeniyetimizin insana bakışının modern, çağdaş, seküler dönemde nasıl büyük ve acı bir değişim geçirdiğini görelim.

Eski eserlerde bazı önemli soyut kavramlar, somutlaştırılarak anlatıldığında herkesin (halkın) rahatlıkla anlayabileceği manalar ortaya çıkıyor. “Teşbihte hata olmaz” cümlesinin ne kadar değerli olduğu da fark etmiş olabiliriz.

Bundan bin sene evvel Türklerin arasında kaleme alınmış “ideal insan ve ideal toplum” mantığı üzerine yerleştirilmiş Kutadgu Bilig kitabında ve daha nicelerinde “insan bedeni bir ülkeye” benzetilir.

Beden ülkesinin hakimi, sultanı imanın merkezi kalptir yani gönüldür. Ondan izinsiz, beden ülkesinde bir karar hüküm ferma olmaz. Gönül onaylamadan yapılan işler bilinçsiz ya da refleks sonucu yapılan işlerdir.

İnsanın bilinçli davranışlarının arka planında akıl denilen vezir yani başbakan icra makamındaki yetkilidir. İşleri derleyip toparlayan analiz yapıp karar alarak gönül sultanının önüne yapılacaklar listesini uzatan akıl veziridir. Bu ülkenin iyi yönetilmesi için ne yapılması gerekiyorsa yerli yerince yapan akıldır.

Gözler ise beden ülkesinin gözcüleridirler. Gözlem yapar, faydalı zararlı ne varsa akla bildirir içine yalan yanlış katmadan. Sonra kulaklar da bu ülkenin habercileridir. Duyup öğrendiklerini eğip bükmeden, içine zan karıştırmadan karar verecek olan aklın önüne koyar.

Sindirim sistemi bu bedenin kanalizasyonu; sinir sistemi iletişimi, ayaklar ve parmaklar bu ülkenin askeridirler. İdeal insan bütün organlarını iyi, doğru ve faydalı olan ile beslenip ideal toplumu oluşturan fertlerdir.

Tarihimizde böyle tarif edilen insan, yakın gelecekten günümüze kadar her şeyin değiştirildiği gibi bu anlayışla değiştirmiştir.

Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak ıslah edicileriz» derler. (Bakara suresi 11. ) manasındaki ayeti kerime aslında meseleye de işaret eder.

Gözler yani beden ülkesinin gözcüleri, sürekli izlenen, seyredilen dijital dünyada bir değişim yani darbe yapıp Gönül sultanın bu tahtından indirmiştir. Sultan yetkilerini kaybetmiş sadece gözün gördüğünü onaylamak zorunda kalan aciz bir yönetici konumuna gelmiştir.

Gözün bir darbesi de akla olmuştur. Kendisine gelen bilgileri derleyen, toparlayan, analiz yapan sınıflandıran ve uygulanacak bir karar haline getiren akıl, gözün baskısıyla düşünmekten men edilmiştir adeta. Göz: “ben düşündüm, karar verdim, onayladım siz de sadece imza atın bu iş bitsin” dercesine hükmünü vermiştir.

Ufacık telefon ekranlarından ya da televizyon kanallarından beslenen göz, kalabalıklara, tıklama rekorlarına, aranma sayılarına bakarak bütün manevi (içerikle ilgili) değerlerini yok sayıp sayan bir hayat takdim eder i

Şimdi ne olacak, biz ne yapacağız? Ülkemizdeki siyasetin meşru yönetimlerini alaşağı etmiş darbeciler, ülkenin ilerlemesi durdurulup geriye götürülse de halkın gücü yetmemiş onlara bir zaman. Darbeler, bir ülkenin kendi insanı tarafından değil, dışarıdan güçlü devletlerin müdahalesiyle olmuştur.

İnsan ferdi üzerinde de aynısı olur. İradesi zayıflamış insan, içeriden nefsinin dışarıdan şeytan, göz ile işbirliğiyle devrim yaptığını öğrendik de ne oldu şimdi? Tedbir aldık mı? Karşı atağa geçecek miyiz? Yoksa özgürlüğünüzü kısıtlayan bu darbecilerin, baskıyla kurduklarını biz d güzel mi göreceğiz!?

Kelime-i tevhidi inanarak söyleyenler, iman ve sevgi ile beden ülkesini idare eden adil sultanı esaretten kurtarmalı ve gerçek özgürlüğüne kavuşturmalıdır. Dışarıdan, aşkın ve ulvi olan Rahman’dan ve onun elçisi Resul’ den aldıkları talimatlara kulak kesilerek, gönül vererek aşkla çalışmalıdır ki beden ülkesinde taşlar tekrar yerine otursun ve fıtrat sistemine geri dönülsün de rahat bir nefes alsın insan.

AHMET TAŞTAN