Özer Yılmaz'ın köşe yazısı
14 Mayıs Pazar günü yapılan seçimde, halkımız çok büyük sağduyu göstererek dünya âlemin karşısında demokrasi sınavını yüzünün akıyla verdi. Seçim günü ülkemiz genelinde herhangi önemli bir olayın olmamasına bir vatandaş olarak sevindiğimi ve mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Ben yazılarımda siyasi taraf olarak yazı yazmamaya özen gösterdim ama bugün ülkemizin selameti ve huzuru için bazı değerlendirmeleri yapmak zorunluluk ifade ediyor, çok da kör ve sağır olmaya gerek yok.
Kazanmak siyasi partilerin birinci öncelikli amacıdır ama bu her şeyin mubah olacağı anlamı taşımaması gerekir. Kazanmak olmazsa olmaz olmamalıdır, Ülkenin huzuru, birliği ve bütünlüğü her şeyin üzerinde tutulması gereken bir paradigma olması gerektiğine sonuna kadar inananlardanım. Oyların yüzde otuzuna yakın bir oranın belli olduğu bir zaman diliminde, gelecekte bir siyasi partinin lideri olacağı gözüyle bakılan bir belediye başkanı ile sağ cenahın kendisine sempati ile baktığı başka bir belediye başkanı birlikte televizyonlara çıkarak sonuçların manipüle edildiğini iddia ederek basın açıklaması yaptılar.
Bu neyin telaşı ve neyin açıklamasıydı çok anlayamadım. Alelacele yapılan açıklamayla ne yapılmak istendiğinin analizi aklı selim ile yapıldığında işin provokasyon koktuğu ortaya çıkıyor. Bu belediye başkanları sözüm ona topluma güven aşılayan iki insan olarak algılanıyordu. Benim gözümde güvenilirlikleri son buldu. Olmayan sonuçları paylaşmak ve işini yapmaya çalışan kurumları suçlamak çok kabul edilir bir yaklaşım değil.
Ülkemizin sağduyulu ve dürüst siyaset yapacak insanlara ihtiyacı var. Olmayan sonuçlar paylaşılarak, mağduriyet edebiyatı yapılmaya çalışılmış, adeta insanlar sokağa dökülmeye davet edilmiştir. İnsanları sokağa dökecek bir dil tercih edilmemeliydi. Bu iki belediye başkanının yaptığı provakatif açıklamaları kınadığımı ifade etmek istiyorum. Ülkemizin huzura ihtiyacı var, olmayan şeylerle insanları sokağa dökmek için politik mesajlar vermekten herkesin şiddetle kaçması gerekmekte.
Benim nazarımda iki belediye başkanından birisi, gelecekte mensubu olduğu siyasi partinin genel başkanı olacakların içinde en başta gelenlerin içindeydi. Sokaktaki insanlara sorulacak olsa, her sorulan sorunun cevabı olarak, söz konusu belediye başkanının adı gelecekte ilgili siyasi partinin genel başkanı olarak adı söylenirdi. Seçimler henüz bitmeden, sandıkların hepsi açılmadan, asılsız bir iddia ortaya attıktan sonra müstakbel genel başkanın durumunun sorgulanabilir olduğunu düşünüyorum. Diğer belediye başkanı ise sağ cenahtan sol cenaha kadar hemen hemen herkesin güvenini kazanmış biri olarak kabul ediliyordu.
Hatta Cumhurbaşkanımızın karşısına bir rakip çıkacak olsa ve kim daha kolay kazanır diye sorulacak olsaydı, sorunun cevabı olarak bu belediye başkanının adı telaffuz edilmekteydi. Rakip adaylar içinde seçilebilecek en güçlü insan olarak kabul ediliyordu. Ne yazık ki 14 Mayısta yapılan seçimlerde bütün sandıklar açılmadan ve sayılmadan, o da diğer belediye başkanı gibi kameraların önüne çıkarak birinci turda mensubu olduğu partinin genel başkanının ipi göğüslediğini ve kazandığını açıklamıştır. Söz konusu belediye başkanı da kamuoyu nazarında güven erozyonuna uğramıştır.
14 Mayıs seçimini Türkiye kazanmıştır, demokrasi kazanmıştır, güven kazanmıştır, istikrar kazanmıştır. İkbal uğruna Türk Halkının hassasiyetini dikkate almayan, yargının kararını tanımayacağını iddia eden, kazanmak için koltuk pazarlığı yapan kesim kaybetmiştir. Kazanmak için her şeyin mubah olduğunu savunan zihniyet kaybetmiştir. Demokrasi kültürünün kadim kalması dileğimle, yaşasın demokrasi şenliği.