Recep Akakuş'un Köşe Yazısı
İnegöl Ovası, tabiî olarak bir beşik ve yakın çevresinde yer alan dağlar da deprem riskine karşı bu beşiği, ayakta tutan dayanıklı birer sabit tabiî kazık ve payandalardır. Jeolojik araştırmalar, bize göstermiştir ki günümüzdeki İnegöl coğrafyası, bu günkü şeklini dördüncü jeolojik devirde almıştır . Bir ova ve çevresinde yer alan iki dağ silsilesinden oluşan İnegöl coğrafyası, Yüce Rabbimiz tarafından biz insanoğluna bir armağan olarak sunulmuştur. Değerinin bilinmesi ve yaşam tarzımızı bu tabiî değerlere adapte etmemiz gerekecektir.
Bir kent bilincine ulaşmasını arzuladığım, İnegöl’lü hemşehrilerimin huzur ve mutluluğu, söz konusu bu bilincin oluşmasına bağlıdır. Tarihî gerçekler, bize göstermiştir ki İnegöl coğrafyasını içine alan Anadolu ve Balkanlar coğrafyası, deprem kuşağında yer almıştır. Bu coğrafyada aktif ve de pasif bir çok fay hattı, mevcuttur. Sayısız meziyetleri olmuş olsa da- genelde-ülke insanımız, balık hafızalı olduğu için yaşanmış olan tabîî âfetleri ve özellikle deprem fâcialarını çok çabuk unutmaktadır.
Halbuki varlıkların en üstünü olarak yaratılmış ve üstün meziyetler ile donatılmış olan insan oğlunun, tabiî gerçeklere karşı çok duyarlı olması ve de yaşam tarzlarını buna göre düzenlenmesi gerekir. Takdîr Yüce Allah’ a ait olsa da yerinde ve de zamanında tedbirleri almak, biz insanoğluna düşmektedir.
Acı da olsa tabiî olan gerçek budur. yaşanan insanlık tarihi, bunun çok acı örnekleriyle doludur. Tarihin şahidliğine inanılmalıdır. Jeolojik devirler, bilinmektedir; tusinamiler, kasırgalar, tayfunlar, fırtınalar, seller, debremler, obruklar, çığ ve yer kaymaları, insan hayatından hiç eksik olmamıştır. Hiç şüphesiz bunları, ortadan kaldırmak da insan için mümkün değildir.
İlgili bölümlerde açıklandığı üzere İnegöl coğrafyasının tarihî süreç içinde nasıl oluşup geliştiği bilinmektedir. İlber Ortaylı Hocamızın dediği gibi tarihle hesaplaşmak mümkün olmadığı gibi tabiatla da boğuşmak ve ona rest çekmek mümkün değildir.
Günümüzün İnegöl Ovası, dünün “Ana-Gölü” dür. Doğu-batı istikametinde uzunluğu, 24 kilometre ve en geniş yerinde eni, 9 kilo metre olan İnegöl Ovası, 142 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır.
Bir Cerrah fasulyası veya bir Karadeniz pidesi şeklinde doğu-batı istikametinde uzanan İnegöl Ovası’na, çevresi dağlarla çevrili olduğu için, komşu il ve ilçelerden, ancak, üst geçit adı verilen “derbent”ler veya “bel” tabir edilen vadi geçitler aşılarak geline bilmektedir.
Milattan önce iki bin yıllarında yapay bir tepecik üzerine bir kaç binadan oluşan tek bir mahalle olarak kurulmuş olan İnegöl kasabası, sayıca, günümüzde, onlarca mahalleye ulaşmıştır. 142 kilometre karelik Ovanın neredeyse % 70 ‘i, imar ve iskâna açılmıştır.
İnegöl Ovasının batısında yer alan Akıncılar Köyü arazisine İstanbul’daki “Masko ve Modoko” tipi geniş bir mobilya imalât sitesi kurulmasına karşın Ovanın doğu ucunda yer alan Kurşunlu Beldesi’nde de yıllardan beri “Çilek-Mobilya” enteğre tesisleri faâliyet göstermektedir. Ovanın göbeğinde de Organize sanayi bölgesi, ve Mobilya Sanayisi bulunmaktadır. Bu durum, göz önüne alındığında, artık İnegöl Ovası’nda yapılacak tarım ve ziraata kapılar kapanmış demektir.
Kentsel tasarım açısından bu durum değerlendirildiğinde hiçte gelecek nesiller için takdîr edilecek ve de övünülecek bir durum orta ya çıkmamatadır.
Coğrafî ve tabiî gerçekler, göz ardı edilerek gelişen ve Yüce Allah’ın tarım ve ziraat ürünlerine tahsis ettiği ova nitelikli yeryüzünü, sanayie açarak tabîatla mücadeleye girmek ne kadar akl-ı selim ile bağdaşır; şahsen bendeniz, bunu anlamış değilim. (devam edecek inşallah!)