Çok değerli okurlarım bugün size İnegöl’de görev yaparken başımdan geçen ve hiç unutamayacağım bir hatıramı anlatmak istiyorum.

  Marmara’nın incisi Yeşil Bursa nın güzel ilçesi İnegöl de Hükümet Tabipliğinde 1981 yılı Haziran ayında göreve başlamıştım. İnegöl ü bilmem anlatmaya gerek var mı. Bir tarafını Uludağa dayamış,  bir tarafı alabildiğine yemyeşil,  birçok meyve ve sebzenin yetiştiği,  topraklarından bereket fışkıran ülkemizde ki birçok vilayetten daha büyük görülmeye değer, Allahın her türlü güzelliği bahşettiği bir ilçe.

Verimli ovaları, lezzetli köftesi, ülkemize marka olmuş mükemmel mobilyası, soğuk suları, çileği, oylat kaplıcası ve Uludağa sırtını dayanan boyluca ormanlarla kaplı muhteşem Coğrafyası olan bir doğa harikası yer. İnegöl ün güzelliklerini anlatmak sayfalara sığmaz, ancak biz şimdilik bu kadar yeterli görerek hatıramıza geçmek istiyorum.

  İnegöl’de yeni göreve başladığım için eski görev yerinden ev eşyalarımı taşıyamamıştım ve ağbimlerde kalıyordum.Mevsim yaz ve aynı zamanda ramazan ayındaydık.Bir tatil günüydü ve ben ve ağbim ikimizde o gün işe gitmemiş evde dinleniyorduk.Uludağın eteğinde ki güzel köylerden birinden bir komşumuz vardı ve devamlı köyünden bahseder, köyünü övmekle bitiremezdi.

Doğal güzelliğinden verimli toprak bağ ve bahçelerinden , soğuk sularından ve  daha bir çok güzelliğinden anlatır dururdu.Bir taraftan da bizi köyüne davet eder bir akşam iftar edebileceğimizi  söylerdi. O gün yine kapıda karşılaştık ve bizi ısrarla köyüne iftara davet ediyordu. Ben kararsız kalınca ağbime ısrar etmeye başladı. Ağbimde önce kararsız kaldı ancak adamın ısrarı karşısında onu kırmak istemedi ve teklifini kabul ettik.

Zaten ikimizde hanımlar evde olmadığı için yalnız kalıyorduk.İkimizde biraz beceriksiz olduğumuz  için yemek bir şey yapmayı beceremiyorduk.Çoğu zaman komşumuzun kızı yemeğimizi hazırlıyordu.Bu defa hiç olmazsa iftar yemeğinden onu kurtaracaktık.Komşunun teklifini kabul edince o da çok sevindi.

Hazırlık yaptık ve benim eski model  reno arabamızla öğle üzeri yola koyulduk.Ben ağbim, komşum ve kızı dört kişi hareket ettik.İnegöl den çıktıktan sonra yolun birazını asfalttan devam ettikten sonra yolun büyük bir kısmını toprak ve stabilize yoldan devam edecektik.Ayrıca köye giderken başka yoldan akşamleyin,   dönüşte de başka yoldan dönecektik.

Önce yolumuzun üstünde ki Hocaköy den geçtikten sonra dağ yoluna devam ettik.Yol hem dar hem toprak olduğu için yavaş gidiyordum .Aslında köy İnegöl e yakın olmasına rağmen yolun durumuna göre yavaş gitmemiz gerekiyordu.

Havanın sıcak olması ve oruçlu olmamız işimizi biraz zorlaştırıyordu ama yine de halimizden memnunduk.Hem sohbet ediyor hem ağır ağır ilerliyorduk.Yarim saatlik bir yol aldıktan sonra Gülbahçe Köyüne 3-5 km kala arabamız bozulmasın mı ne yapsam ne etsem bir türlü çalışmamaya başladı.

Zaten köye de az kalmıştı.Biraz uğraştım  motoru kabloları anlayabildiğim kadar ne varsa her şeyi gözden geçirdim ama  ne yaptıysam çalıştıramadım.Hava çok sıcak olduğu için ağbimi ve komşumuzla kızını köye göndermek istedim.Sıcakta beklemenin bir anlamı olmayacaktı .Zaten köyde yakındı.

Onlar bırakıp gitmek istemediler ama ben-Sıcakta beklemelerinin bir faydası olmayacağını ve köye gittiklerinde arabadan ve motordan anlayan biri varsa göndermelerini söyledim.Komşumuz yakın bir akrabalarından birisinin tamirci olduğunu eğer şansımız varsa köydeyse onu gönderebileceğini söyledi.

ASLAN TORUN