İnegöl'ün tarihi, mitolojik zamanlardan başlayarak günümüze kadar uzanan oldukça eski ve zengin bir geçmişe sahiptir.

Merhaba İnegöl'ün güzel insanları! 


İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.

İnegöl'ün tarihi, mitolojik zamanlardan başlayarak günümüze kadar uzanan oldukça eski ve zengin bir geçmişe sahiptir.

Troya'nın yıkılıp yedi kez yeniden kurulduğu dönemler, İnegöl'ün höyüğünün tarihini de şekillendirmiştir.

Bu höyük, İnegöl'ün kalbinde, Belediye binasının önündeki yokuşta yer almakta ve altında dört bin yıllık bir tarih yatmaktadır.

Ne yazık ki bu değerli tarihi alan günümüzde korunmamakta ve üzerine beton yapılaşmaya izin verilmiştir.

Anadolu'da ilk devleti kuran Bitinler, adını da Bitinya olarak koymuşlardır. İnegöl ve çevresi, bu devletin sınırları içinde yer alır.

O dönemde İnegöl, İznik, İzmit ve Bursa ile birlikte önemli bir merkez olmuştur. Mitolojik inançlara göre Anadolu'da birçok dağ, uydurma tanrılara ev sahipliği yapmış ve bu dağlara Olimpos adı verilmiştir.

Uludağ, bu tanrılardan Zeus ve Kibela'nın sıklıkla buluştuğu bir mekan olarak kabul edilir ve günümüzde hala bu isimle anılmaktadır.

Tarih boyunca İnegöl, sadece bir höyük üzerine kurulu küçük bir yerleşim alanı olmanın ötesinde, çevresiyle beraber stratejik ve ticari bir öneme sahip olmuştur.

Romalılar döneminde kaplıcalarıyla ünlü olan bölge, Bizans döneminde de dini yapıların yoğunlaştığı bir merkez haline gelmiştir.

Bu dönemde Uludağ ve İnegöl dağlarına onlarca kilise ve manastır inşa edilmiştir.

İnegöl'ün tarihi, mitolojik dönemlerden Bizans dönemine, Romalıların etkisinden günümüze kadar uzanır.

Recep Akakuş hoca bu konuda şu bilgileri vermektedir: 

"İnegöl höyüğ’ü ile birlikte Akhisar höyüğü de bu dönemde inşa olunmuştur. Ahî Dağı’nı aşarak İnegöl Ovası’na inen ve bu ovayı, kuzeyden yalayarak geçen tarîhî İpek Yolu üzerinde yer alan Kolca Hisar da yine bu devirde yapılmıştır. İnegöl beyinin gümrük ve emniyet güçleri, bu kalede konuşlandırılmıştır. Yöreye hâkim olan beyin, ticarî işlere ait kolu Akhisar’da; bulunurken gümrük ve emniyet güçleri ile ilgili kolu da Kolcahisar’da konuşlanmıştır.

Esasen İnegöl, bir höyük, diğer bir ifadeyle yapay bir tepe üzerine kurulmuş küçük bir yerleşim alanıdır.

Yakın çevresi ise yaz mevsiminin dışında kalan diğer mevsimlerde büyük ve geniş bir göl görünümündedir. Romalılar devrinde Bursa ve İnegöl, daha çok kaplıcaları ile gündeme gelmiştir. Bizans devri başlayınca, bir taraftan kaplıca etkinliği devam ederken bir taraftan da Hıristiyan din adamlarının bölgeye akın akın yerleştiğine şahit olmaktayız.

Bu nedenle Uludağ’ın zirvesine ve İnegöl dağlarına, onlarca kilise ve manastır inşa olunmuştur. Romalılar döneminde, Modra adıyla yâd edilen İnegöl yöresinin ismi, değiştirilmiştir. İlk yıllarda Antiktoma adı kullanılırken daha sonraki yıllarda ise -derin uykuya dalan melek anlamına gelmek üzere- Anjelokoma denmiştir."

Bu tarihî ve kültürel mirasın korunması, geçmişin zenginliğini ve derinliğini anlamamızı sağlar. İnegöl, bu bağlamda sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir medeniyetin tanığıdır.

Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!