İnsan kendisiyle ne zaman tanışır? Kolay bir soru olduğunu sanmıyorum bunun. Çünkü insan kendi hakikatini görmek konusunda  bencil ve taraflı davranabilir. Bu bencillik insanı kendi gerçekliğinden uzaklaştırır.

Kendimizi tanımanın en kestirme yolu bence şudur: Benzer olaylar karşısında ortaya koyduğumuz tavır... Bu süreç takip edilirse değişkenleri olsa da genel hatlarla insan kendi özelliklerini tespit edilebilir.

Bu konuda kendi adıma şunu söyleyebilirim. Sosyal medya (fecabook)üzerinde yaptığım tartışmalarda nasıl bir üslup takip ettiğimi ve hangi tür eleştirilere, nasıl cevap verdiğimi yakalamış bulunmaktayım.

Karşıdaki yani muhatabım tarafından bakıldığında düşüncesine tutucu gibi görünüyorum. Yani beni fikirlerine körü körüne bağlanmış gibi hissediyorlar sanıyorum.

Onların gördüğü gerçekleri göremiyormuşum da kendi kafamda kurduğum bir takım doğruları tutuyormuşum gibi görünüyorum, sanıyorum kendimi. ( Zor cümle oldu.)

Niçin böyle davrandığımı düşünüyorum sonra. Devletime, onu yöneten hükümetine eleştiri yapanlar, sevdiğim birine laf dokunduranları görünce duramıyorum.

Çünkü bilgi sahibi olmadan algıya maruz bir zihniyetle bir şeyler karalayıp, fikir beyan etme yetisine sahip olamayanlar - gerçi böyle insan kaldı mı diyesim var, zira “herkes” denecek kadar kalabalık bir topluluk okuduğu 3-5 cümle kapılır, tarafını belirler sonra da  ezberlediği cümleleri söylerler ve  halkın kafasını karıştırırlar.

 Ben de aşırıya kaçan, toptancı zihniyetin ürettiği her türlü eleştiriye “dur” demek istiyorum.

Aslında muhataplarımı da anlamaya çalışıyor değilim. Belli haber kanallarından arka arkaya duydukları olumsuz haberler ve yetkililerin hiçbir şey yapmadıkları duygusu, onları kızgınlıkla bir şeyler söylemeye zorluyor. 

Bunun sonucunda kendisine düşen bir vazifeyi yapmış olmanın rahatlığını hissetmek istiyorlar. İyi niyetli bir şekilde konuşmaya/ yazmaya başlarken kızgınlıkla haddini aşan cümleler sarf ediyorlar.

( Dikkat buyurun cümleler haddini aşıyor, yazan kişiler değil. Kendileri ince söylemeyi bilemedikleri için oluyor bu.) İşte böyle cümleleri okuyan biri olarak ben, dayanamıyor ve “o kadar değil diyesim” geliyor.

En nihayet bizimkilerin yönettiği bu toplumda bir huzursuzluk çıkmasını istemiyorum tabii... Yetkililerimiz de gerekli dikkati göstermiştir hüsnüniyetiyle bakıyorum olaya.

Fakat kızgın bir demiri suya batırmışçasına çıkan o ses, sizi de çarpıyor. Ve bütün korkunçluğuyla tartışma hiç ummadığınız mecralarda dolanıyor, dolanıyor ve sonunda beklenmedik bir durakta son buluyor.

AHMET TAŞTAN