“Diri diri gömülen kız çocuğuna, hangi suçtan dolayı gömüldüğü sorulduğunda...” Tekvir suresi 8-9. ayet-i kelimedir bu.   Böyle buyuran ayet-i kerimeyi küçük Narin’ler için bir kez daha okuyalım.

Ne suçu vardı bu masum, nazik, narin kız çocuğun ki vicdansızlığın zirvesi olan bir zulüm, ona reva görülüyor. Küçük kızları öldürmeyi “Mekke cahiliyesinin müşrik Araplarına has bir davranış” deyip tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir acımasızlık olarak düşünen kimse yoktur herhalde bu olaylardan sonra. İnsanoğlu hiç mi gelişmez, geliştirdiğini söylediği teknolojik kadar? Hep çiğ, hep zalim bir yönü var mıdır insanoğlunun?

Cevabını bildiğimiz sorular bunlar. Görüyoruz, lanetler okuyarak... İzliyoruz, “bu kadar da olmaz” diyerek... Lakin fotoğraf budur. Zalim ve cahil insan, Rabbine olan inancının hakikatlerine bağlanmadıkça kıyamete kadar bu keşmekeşlik, bu zulüm sarmalı devam edecek herhalde.

8 yaşındaki küçük Narin olayı, her dönemde, her coğrafyada, her kültür ortamında görülen bir olaydır belki de. Gazze'de 16.000 masum Narin öldü, hesap veren oldu mu? Ama olmalı, muhakkak olacak...  Amerika'da kan içici sapık bir Yahudi tarikatı üyeleri, kanlı bebek görüntüleri ile haber oldu ama Narin kadar konuşulmadı. Onlar da konuşulacak ve hesap verecekler bir gün...

Dünyanın birçok ülkesinde ama daha çok geri kalmış ülkelerde kaybolan çocuklar, insanoğlunun zalimliğini tescilliyor. Bir masumdan, sebebi ne olursa olsun, Allah’ın verdiği yaşama ve hürriyet hakkını kimse alamaz, almamalı.

İnsanların uygulayacağı ağır yaptırımlı cezalar da işe yaramayacak. Amma ve lakin ahiret inancını önceleyen, önemseyen İslam dininin vazife alması gereken bir noktadayız. O meşhur hikayede, pazıl gibi parçalanmış dünya haritasının arkasındaki insanın resmini düzelterek dünyayı düzelten çocuk gibi bir hayat kurtaran tüm insanların hayatını kurtarmış gibi olur, diyebiliriz.

Sevabı çok, cezası yok bu iyilikler, niçin nefsinin arzularına köle olan insanoğlunu akıllandırmaz. Yoksa “kral çıplak” diyecek çocuklara düşman olduğu için mi zalimler çocukları öldürüyor. Maalesef insan kendi masumiyetini yok ediyor böyle yaparak. En ağır cezayı alsınlar almasına ama vicdanların rahatlayacağı asıl ceza Allah'ın mahkemesinde olacak. O dehşetli gün muhakkak gelecek. Küçük Narin, yaşadıklarının şahidi olarak ölümüyle susan veya susturulmuş dili, bülbül gibi şakıyacak o gün.

Geride duranlar yani izleyenler olarak bizlere düşen vazife, ahiretteki büyük mahkemeye olan inancı kuvvetlendirmek. Allah korkusu ve ahiret inancı kuvvetli olsaydı bu ve benzeri olayların azalacağına emin olabiliriz. Beşerî düzeyde alınacak koruyucu tedbirler, ağırlaştırılmış cezalar, kalıbımı basarım ki %10 bile etkilemez, hatta bu kadar konuşuldukça dikkat çeker.

Bu elîm olayları, fırsata çevirerek daha sağlıklı bir toplum oluşturma imkanı bulabiliriz. Olayı istismar eden bazı televizyon kanallarında spikerler, devlete/ hükümete sürekli eleştiriyle saldırıyorlar. Kimisi hiç ilgi ve alakası yokken vekil/bakan böyle derse daha çok Narin’ler ölür, demekten vazgeçmediler. Küçük yaşta zorla imam nikahıyla gelin yapılırsa... vb.  gereksiz, saçma sapan yorumlarla, insanların zihnini yönlendirmeye çalışıyorlar.

Allah'ın haram kıldığı, haksız yere masum bir cana kıyanın yeri ebedi cehennemdir. Polisten, jandarmadan, Savcı’dan hakimden kaçtın.  Delilleri kararttın, hedef saptırdın, geciktirdin, meşgul ettin ama sonunda, sonuna geldin. Amel defterine “katil” yazıldı adın. Onu nasıl sileceksin, ey zalim!

Olayı istismar edenleri görmeli, yürek yakan bu sosyal bir olaydan kendi değirmenlerine su taşıyacaklarını fark ediyoruz. Duası kabul olmayan haramzedeler misali bir toplum olursak, haramı helali ayırmayan ahlaksız bir halk olursak benzeri olaylar daha fazla gündemimizi meşgul edecektir. “Küçük Narinler ölmesin” temennisi burnumuzun ötesine geçemez.

Bu ahlaki çöküntüyü, uzun vakit alsa da, “önce ahlak ve maneviyat” diyerek tövbeye sarılmalıyız. Dillerde söylenen geleneksel kelimelerden öte, samimiyetle inanan ve hayatın her safhasına sirayet eden bir imanla yürümek gerekiyor gelecek çağlara. “Bu da geçer ya Hu!” diyerek bitirelim.

AHMET TAŞTAN