Değerli dostum,
Laik Kemalist devlet elitlerinin ilginç bir tutumunu anlatan dizeler dikkate şayandır:
“Küreselleşmenin hızla yayıldığı, ulus devletlerin bile artık ırkçı kalıpların içine sığmadığı, kapalı kültürlerin bile giderek evrensel kavramlara açılmak suretiyle dünyada yerini almaya çalıştığı bir çağda, devlet yani Türk Müslümanlığı veya Türkiye Müslümanlığı projesi ile, Arap ve Fars unsurları arınmış özbeöz Türk motiflerinden oluşan, ulusallık dozu yüksek, reforme edilmiş, modernize ve medeni hale getirilmiş bir ulusal İslam sunulmak istenmektedir.
Niçin? Ne can yakıcı bir soruydu bu böyle.
Dostum,
Tasavvufla alakalı bölümlerde yine değişik ifadeler kullanmış. Bazen güzel/iyi, bazen de endişe ile yaklaştığım satırlar okudum. Gavs veya kutup denilen şeyhler hakkında yazılan şu satırlar:
“Adeta Allah'ın sıfatlarını ve kudretini onun adına kullanan insan fevkında vasıflarla donatılmış bir “yarı tanrılar” panteonu ile karşı karşıya bulunduğumuz izlenimini verir.”
Aslında “böyledir” demiyor hissettiriyor. “Üstün ilahi sıfatlarla donatarak, bir anlamda adeta İslam'ın peygamberlik kurumuna rakip olarak geliştirdiği velayet teorisi içine yerleştirilmiştir.” gibi değişik bir dille anlatıyor. “Bu tarikatlar için çok da silsile uyduruldu.” İfadesinin de altını çizmişim.
Bir başka cümle de: “İmamı Gazali’nin gayretiyle tasavvuf ve İslam barışık hale getirilmiş.” cümlesi ile “İçlerinde Kalenderiye gibi İslam'ın temel inançlarıyla taban tabana zıt inançta bulunanlar olduğu gibi Nakşibendi’ye gibi sünnî esaslara sık sıkıya uyanlar da oldu.” ifadesini beğenmişim
Sevgili dostum,
Kitabın 188. Sayfasında: “Fundamentalist İslam ile radikal İslam arasında fark olduğunu” söylüyor.
“Birincisi yeniden İslam’ın temellerine, kaynaklarına, köklerine eğilmeyi hedefleyen bilimsel ve fikrî bir akım ve hareketleri, belirtirken; radikal İslam’ı siyasal ideoloji olarak kullanmak suretiyle kurtuluş yolunun İslam devleti kurmasından geçtiğini varsayılan siyasal harekettir.” diyor.
Birincisi karakteri itibarıyla batılılaşmacı değil ama modernleşmecidir; demokrasiye açıktır onu reddetmez. Bu ikincisi demokrasiyi batının ürünü olduğu için “tagûtî rejim” damgası ile reddedip henüz ikna edici bir programı ortaya koyulmamış ütopik bir “İslam devleti” peşinde koşmaktadır, gibi yeni bir açılım yapıyor yazarımız.
Son olarak Kur’an-ı Kerim'de bir “İslam devleti” tabiri yoktur, lakin devletin hangi ilkelerle yönetileceği beyan edilmiştir, hem de peygamberimize insanlar arasında hüküm verirken nasıl davranması (adaletle) gerektiği ifade edilirken.
Velhasıl sevgili dostum bu uzunca mektubu okuma zahmetine katlandıysan kocaman bir teşekkürü hak ettin demektir. İyilikle kal.
AHMET TAŞTAN