Okur: Değerli hocam, sizinle, okuduğunuz son kitap hakkında bir röportaj yapalım istedik yeni bir kitaba geçmeden önce. Son okuduğunuz kitapla alakalı birkaç soru sormak istiyorum müsaadenizle.

Öncelikle bildiğim kadarıyla pek sevmediğiniz bir yazar olan Üstün Dökmen’in LADESÇİ kitabının niye okudunuz?

Yazar: Evet, Müslümanlar hakkında olumsuz bir yorum yapan yazarın daha önceleri takdir ederdim. Ne demişti  hatırlayalım: “Başörtülü psikolog, psikiyatrist olmaz. Danışanla empati kuramazlar.” Dinimizin bir emri olan başörtüsünü ve onu takan kadınları ikinci sınıf vatandaş seviyesine indirdiği için yaptığı bu yorum hoşuma gitmemişti. Daha önceleri yani onu takip ettiğim zamanlarda çok güzel konuşmaları yaklaşımları vardı. Saplantılı değilim. Kitabı bir ara okurum diye alıp kütüphaneme koymuştum. Araya birçok kitap girdi. En sonunda sıra ona da gelmiş oldu.

Okur: Hocam, bu kitap ile alakalı en başta söyleyeceğiniz bir özellik var mı?

Yazar: Kitabın ortalarından ileriye geçmiştim ki fark ettiğim şu oldu. Hiç dini bir terim veya kavram yok gibi. Bir “estağfurullah” kelimesi gördüm sanırım. Bir de “din kültürü ve ahlak bilgisi” kelimesini gördüm. Seküler bir kitap olduğunu düşündüm. Ki bu da yazarın hayata bakış tarzını bize gösterir.

Okur: Kitabın gerçek hayatla bir ilişkisi var mıdır sizce?

Yazar: Evet, olayların hızlıca akması bana kitaptaki maceranın/ hikayenin yaşandığı hissi verdi. Yani çok gerçekçi. Kurguları bile mantıklı bir şekilde tasarladığını düşündürdü. Mesela “Ayvaz, Cennetşehir’e belediye başkanı olmak istiyordu.” dediğinde henüz, iki aylık kütüphane memuru iken eş-dostun yardımıyla çabucak kütüphane müdürü olmuş. Kırgınlık yaşayanlarla bile başarılı iletişimle sevilen biri olmuş. O günlerde ilçeye, başkan olmayı kafaya koymuştu.

Tabii konu üzerinde fazla durulmuyor, iki sayfa sonra Ayvaz’ın Cennetşehir Belediye Başkanı olduğu yazıyor.

Okur: Eserin dili hakkında ne dersiniz hocam?

Yazar: Gayet güncel bir dil, herkes çok rahat bir şekilde söyleneni anlar, lakin bazı eski kelimeler yani Osmanlıca Farsça kelimeler az da olsa kullanılmış ve onlar açıklanmış. Zaman zaman da kafiyeli söylenişler var, bu da dikkatimi çekmiş ve altını çizmiştim. “Dürüstler uzak kaldıkça yönetimden, üçkağıtçılar ayrılmaz yerinden” gibi..

Okur: Bu kitapta yeni öğrendiğiniz bir şey var mıdır hocam?

Yazar: Evet, bu kitapta ilk defa görüp öğrendiğim şu oldu: "Kerteriz Defterleri." Bu defterlerde hangi tür balıkların, nerelerde, hangi mevsimde ortaya çıktığı yazıyormuş.  Balıkçılar tarafından yazılır ve gizli tutulurmuş.

Buradan ilhamla bir başkası yani Ahırkapılı Ayyaş Ahmet diye biri “Yaşamın Kerteriz Defterleri”ni yazmış. Sahaflarda bulunurmuş ama kitapçı olan bu kişi sayfacıymış. Sarraflık; büyük tecrübe istermiş, sattığı kitaplar hakkında da bilgi sahibi olması gerekirmiş. Romandaki "Sayfacı" kendini o kadar değerli görmez.

Okur: Bu “Yaşamın Kerteriz Defterleri” ne demekmiş?

Yazar: Bunlar ne zaman, nerede, ne düşünmek, nasıl davranmak gerektiği konusunda kendi görüşlerini belirttiği defterlermiş. 6 cildin konuları şöyle sıralayalım: Zenginlik üzerine, Aşk üzerine, Güç üzerine, Mutluluk üzerine, Şöhret üzerine, Dürüstlük üzerine.

Okur: Kitabın ana konusu nedir, en çok nelerden bahsediyor?

Yazar: Kitap konu itibarıyla “dürüstlük” üzerine kurulmuş. Hayatta dürüst yaşamanın ne kadar zor olduğunu, insanları kandırmadan olduğu gibi, doğal yaşamanın ne kadar zahmetli olduğunu, kahramanlarımızın çalışmak için girdikleri işlerde “dürüst davrandığı için” (Bence biraz lüzumsuz çıkışlar yaptığı için) ayrılmak zorunda kalışlarından bahsediyor. Hatta İstanbul'a gidip zengin olmak isteyen iki arkadaşın diyaloglarından (ironi/alaysı tarzında hayali ticaret kurmak isteyen Ayvaz’a Cemil’in tepkisinden de)  bunu anlıyoruz.

AHMET TAŞTAN