Kudurmuş kavramı İsrail Devletini, onu yönetenleri, haksız ve hukuksuz olarak Filistinlilerin topraklarına çöreklenmiş ve çöreklenmeye çalışan yerleşimcileri tanımlamaya yetersiz kalıyor.

Bu kudurmuş mahlûkatları destekleyen insanlıktan nasibini alamamış başka mahlûkatlar da var ki onlar da masum insanların kanını dökmekte kudurmuş topluluk kadar sorumlu.

İşin açıkçası Müslümanların kanının dökülmesini helal gören bu mahlûkatları tanımlamaya kavram bulmakta zorluk çekiyorum. Kim ne derse desin, kendi toprağını canıyla, kanıyla, malıyla koruyan Gazze halkı asla ve asla terörist sıfatıyla tanımlanamaz.

Nasıl ki Kurtuluş Savaşı öncesi halkımız işgalci güçlere karşı amansız bir mücadele verdi, Gazze Halkı da aynen öyle. Asıl terörist insanların malına, canına ve toprağına çöreklenmeye çalışan terörist İsrail ve onun destekçileridir.

Batı ve batı demokrasisi diye tanımlanan sistemin bir vampirden geri kalır yanı kalmamıştır. Bundan sonra bu ülkelerin ifade edeceği hiçbir değerin kıymeti harbîyesi olmayacaktır. Hak, hukuk, adalet güçlüden yana işlemektedir. 

O kadar çok adaletsizlik var ki insanın vicdanı isyan ediyor. Vicdanların isyanı ne yazık ki adaletin tecelli etmesine imkân vermiyor.  

Temelleri terörizm ile atılmış ve halada terör yapmaktan çekinmeyen terörist İsrail’i, ağa babaları şartsız ve şurtsuz destekliyor. Müslümanlar başını iki elinin arasına koyup bu vampirlere karşı neler yapılabileceğini bulmaları gerekiyor.

 İslam âlemi diye tanımladığımız bir topluluk var mı, yok mu? Kudurmuş İsrail ve onu destekleyen kudurmuş ağa babaları İslam âlemi dediğimiz topluluğu öyle bir parçalamış ve bölmüş ki hiç kimsenin yapılan terör olaylarına karşı gıkı çıkmıyor. Bu atalet neyin nesidir?

Terörist İsrail Devleti ve onu destekleyenler kendilerine rakip olabilecek her türlü gelişmeyi ortadan kaldırmayı marifet saymakta, bilim insanlarının ve masum insanların ortadan kaldırılmasını allayıp pullayarak terörist hareketlerini bile demokrasiye hizmet olarak dünya kamuoyuna sunmayı başarabiliyorlar.

Özellikle Müslümanlara karşı yapılan terör olayları ne yazık ki aynı yolun yolcusu olan sözde demokrasi havarisi olarak gösterilen ülkeler tarafından eleştirilmiyor, karşı çıkılmıyor. İnsan avı kapsamında masum insanlar, çocuklar, kadınlar öldürülüyor ve bu bir hak olarak görülüyor. Vicdanalar nasır bağlamış, vicdanlar sızlamıyor.  

Terörist İsrail’e karşı sözde Müslüman olan ülke ve toplulukların çoğundan her hangi bir tepki gelmiyor. Kudurmuş köpek gibi sağa sola saldıran terörist İsrail bir hafta içinde Gazze’de,  Suriye’ de, Lübnan’da, Irak’ta, İran’da terörist eylemler yaptı, üst düzey insanları ortadan kaldırdı.

Bu yetmezmiş gibi kendilerini eleştiren veya tepki gösteren ya da gösterecek olan kim ya da hangi devlet olursa ona karşı harekâta geçeceğini tehdit ederek açıklayabiliyor. Bu tehditlere dünya kamuoyundan hiç ama hiç tepki gelmiyor.

Terörist İsrail’in yaptıkları eleştirildiği zaman da antisepsim kavramını kendilerine kalkan yaparak eleştirileri örtbas ediyorlar.      

İsmail Haniye’nin şehit edilmesinden sonra Müslüman toplulukların çoğundan güçlü bir tepki gelmediği gibi Filistin yöneticilerinden de gelmedi. . Bu ne cehalet, bu ne korkaklık, bu ne satılmışlık?

Kudurmuş köpeklerin insanlara zarar vermesini önlemek için iki yol bulunmakta ya tedavi edilir ya da ortadan kaldırılır. Tedavi etmek için ilacınızın olması, ortadan kaldırmanız için de silahınızın olması ve bunları uygulayacak insan kaynağınızın olması gerekir.

 Eğer kudurmuş köpeklere karşı gerekli adımı atamazsanız, o etrafına zarar vermeye devam edecektir. Müslümanlar, ölmeyi kutsallaştırmaktan vazgeçip bilimsel, teknolojik ve ekonomik anlamda bir atılıma geçmeleri gerekiyor. ‘İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.’ Hadisi şerifini kendisine hedef seçip kendine karşı olanların silahı ile silahlanmayı hayat düsturu yapabilmeli.

Yoksa hamaset duygularla ne toprak, ne can, ne canan, ne namus, ne de din korunmaz. Karşı koymak, karşı durmak için güçlü olmak gerekiyor. Bilimsel, teknolojik, ekonomik ve yönetsel anlamda güçlü olmak için oyunu kurallarına göre oynamak zorunluluğu ortaya çıkıyor.

ÖZER YILMAZ