Ahmet Taştan yazdı
Ne muazzam bir dersti ya. Bu derste daha önce duymadığım vecize gibi sözler duydum. Edebiyat hocası coştukça coştu.
Sanırım onu coşturan şey okuduğumuz şiirdi. Şiirin kelimeleri, onun zihninde çok değişik çağrışımlar meydana getiriyordu. “Konu nereden geldi buraya?” diye sorduğumuz mevzularda beynimi yakacak gibi cümleler kurdu.
Zaman zaman da “yanlış anlarsınız ama yine de söyleyeyim” dedi ifadeleri hatırlıyorum. Bizim itiraz gücümüzü kırmak için ön alıyordu. Şiir neydi diye merak ediyorsanız ilk dizelerini hatırladığım kadar okuyayım: “Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek. Dağlardan çektirilen kalyonlar çekilecek. Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek... Şiir aldı başını gidiyordu. Beynimizin içine kazırcasına Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diye tekrarlıyor, sanki her birimizin Fatih olmasını istiyordu. İyi ama bir tane İstanbul varken kaç Fatih olabilir ki?
Neyse bir anda konu Fenerbahçe-Galatasaray, Suudi Arabistan, Araplar, Türk takımları, TFF, Atatürk, Yurtta sulh, cihanda sulh, pankart açılmak istendi vb. gibi bir sürü kelimenin, kavramın ve cümlenin köşe kapmaca oynadığı bir alana dönmüştü sınıf.
"Galatasaray bir Türk takımı mı? Bunca yabancı futbolcu olmasına rağmen! Hem o takımda oynayanlar bile o takımı tutmuyor. Tamamen duygusal, onlar profesyonel (parmaklarıyla para işareti yapıyordu) Ya Fenerbahçe’de kaç tane Türk futbolcu oynuyor? Mademki bunlarda Türklük damarı bu kadar kuvvetli de vatanı milleti bu kadar seviyorlar da neden yabancı bir ülkede oynamak istiyorlar? Her şeyin altında para yatıyor, prestij yatıyor değil mi? Bir sorun olunca birileri, kendini aklamak adına nelere sarılıyor.
İtiraz etmeye kalkan aklım, sustu kaldı. Söz yine hocada, deniz derya gibi coştu da coştu. “Her şeyi, daha fazla, prim almak için yapmaya kalkanlar, araya milli değerleri de sokuşturmuşlar. Anlaşamadıkları konumda, suçlu çıkmamak için Atatürk’ün posterini, İstiklal Marşı’nı öne sürüyorlar.”
“Türkiye’de oynayacakları stat mı yoktu da gidip Riyad’da oynamak istediler” cümlesini söyleyince ben bittim.
Sonra birden kimsenin aklına gelmeyecek cümleler kurdu? “İleride futbol diye bir oyun da kalmayacak, kimse futboldan bahsedemeyecek! Sadece tarihi eser gibi stadyumlar kalacak, dediğinde aklım yine geldi gitti. Nasıl yani? Bunca büyük yapılar, bunca insanın rağbet ettiği futbol, nasıl yok olup tarihe karışabilir?
Mantığa bakar mısınız, ne dedi?
“Bundan 150 yıl önce futbol yoktu. Böyle stadyumlar hiç yoktu ama sonra bu hale geldik. Tarihte var olan bir şey, yine tarih içinde yok olabilir.”
Ayrıca Roma’da gladyatörlerin savaştığı arenalar vardı. O gün binlerce Romalı burada gladyatörlerin savaşını izliyorlar, yenik düşenlerin aslanlar tarafından parçalanmasını zevkle alkışlıyorlardı. Vb. Ama şimdi sadece turistlerin gezdiği bir mekan haline geldi.”
Hakikaten haklıydı bunda söyleyecek ya da itiraz edecek sözüm yoktu.
“Ne kadar derin tarihi bilirseniz gelecekle alakalı o kadar güçlü tespitleriniz olabilir” sözünü atasözü gibi belledim artık.
“Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...”
Dizesini de çok önemsedi. O noktada: “Şu kahrolası bireyselcilik ve üzerine örtülmüş özgürlük anlayışı insanı, bencil ve egoist yapmıştır. İnsan, böylece yalnızlaşmıştır. Milletinden koparılmıştır. İnsan kimdir? Birazcık anne babası, birazcık yetiştiği şehir, onu eğiten hocaları, içinden çıktığı bu millettir. Bütün bu köklerden koparılmış ve Batıya hayran bırakılmış birey artık, birlik ve beraberlik anlayışından uzağa düşmüştür.”
“O sebeple kendi manevi değerini bilmesi için nelere ait olduğunu, hangi köklerden beslendiğini kavraması gerekir. Toprak, bir vatan olması ile değerli olmakla beraber bir de içinde değerli madenler varsa o zaman manevi değeri kadar maddî değeri bir başka olur."
Derste konuşulanlar bu kadar değildi tabii. Lakin benim aklımda kalan buydu. Farklı bir bakış verdiği için hocaya teşekkür etmek isterdim ama düşünce konforuma çomak soktu. Şimdi ne yapacağımı bilemiyorum.