30 Ağustos 1922’de gerçekleştirilen Büyük Taâruz ile düşman ana kuvvetleri, vatanın harîm-i ismetinden çıkarılarak koğulmuş; artıkları da Ege Denizi’nde boğulmuştur. Böylece Kurtuluş Savaşı’nın silahlı bölümü sona erdikten sonra yapılan Mudanya Mütârekesi imzalanarak, Kurtuluş Savaşı’nın siyâsî boyutuna geçilmiştir..

Ardındanda Îtilâf devletleri ile çetin barış müzâkereleri başlatılmıştır. Ancak îtilâf devletlerinin, Ankara Büyük Millet Meclisi hükûmeti‘nin yanısıra İstanbul hükûmetini de Lozan’da başlatılacak konferansa davet etmeleri, politik açıdan, ülke içinde aşılması çok güç problemlerin doğmasına sebep olmuştur.Zira İstanbul hükûmeti, bir ölüm fermanı niteliği taşıyan, Sevr Antlaşması’na imza koyan taraf olarak Lozan Konferansı’na katılmak istemiştir.

Halbuki Kurtuluş Savaşı’nı kazanan İstanbul hükûmeti değil; Kuvây-ı Millîye gücüne dayanan Ankara-Büyük Millet Meclisi hükûmetidir. Bu nedenle Ankara Büyük Millet Meclisi hükûmeti, İstanbul hükûmetini devre dışı bırakmak için her türlü siyâsî tedbîri almakta kararlı olmştur.

Bu amaçla yapılan politik müzâkerelerin bir kısmı, İnegöl’ün tren istasyonu olan Bilecik-Karaköy Tren İstasyonu’nda gerçekleştirilmiştir. Ülke
içinde yapılan bu siyâsî müzâkereler, sonuç vermiş ve çetin müzâkerelerin başlatıldığı Lozan Konferansı’nın ilk oturumunda İstanbul hükûmet temsilcisi, konferansta gerçek muhatabın Ankara-Büyük Millet Meclsi hükûmet temsilcisi olduğunu söyleyerek, masadan ayrılmıştır.

Şu kadar var ki İsmet İnönü başkanlğında kurulmuş olan Lozan Konferans
delegasyonu, aslâ kabul edilemiyecek tekliflere muhatap olduklarından bir müddet sonra konferans masasını terk etmişler ve Gazi Mustafa Kemel Paşa’nın talimatıyla Ankara’ya dönmüşlerdir.

Bir yıl sonra İtilaf devletlerinin talebi üzerine tekrar açılan Lozan Konferansı’nda yine Çetin müzâkereler, devam etmiş; sonunda imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Yeni Türkiye’nin sınrları, evvelce ilân edilmiş olan mîsâk-ı millîye tam tamına uymasa da imza altına alınarak ilan edilmiş ve Yeni Türkiye devleti, resmen kurulmuştur.

Lozan Antlaşması’nın bir maddesi, mubâdele ile ilgili bulunduğundan İnegöl
coğrafyasında yaşayan gayr-i Müslimler ile Batı Trakya’da yaşayan Türklerin
mubâdelesi, gündeme gelmiştir. Bu nedenle İnegöl-Yenice ve Cerah beldelerinde meskûn Rum ve Ermeni kökenli gayr-i Müslimler, mübâdele edilerek Yenice ve Cerrah beldelerine Batı Trakya göçmenleri, iskân edilmiştir.

Bu arada İnegöl merkezindede Kemalpaşa Mahallesi, kurulmuş ve bu mahalle’ye de bir çok göçmen yerleşmiştir. Böylece İnegöl’ün 9’ncu mahallesi de kurulmuş ve iskâna açılmıştır. Daha sonraki yıllarda Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen göçler ile İnegöl’ün nüfusu, hızla artmış; Kemalpaşa ve Orhaniye mahalleleri, İnegöl’ün -nüfusça- en kalbalık mahallesi, olmuştur.

Hiç şüphesiz mahalle sayısı ve nüfusu, arttıkça çevre düzenlemeleri gündeme gelmiş; eski mahalle mezarlıklarının hepsi, şehir dışına çıkartılmıştır; ancak bu işlemler, yapılırken -maaesef- kültürel değerler ve tarîhî eserler üzerinde hassâsiyet gösterilmemiştir.

Söz gelimi: İshakpaşa Camii çevresinde yer alan tarîhî mezarlık ile Sinan Bey, Cami-i Kebîr, Yenice ve Hamidiye mahalle mezarlıkları ortadan kaldırılmıştır. 1937 yılında uygulanan bu temizleme ve yeni düzenleme sırasında Noktacı Kasım Efendi’nin türbe mezarı dahî yoklanmış ve sandukası kaldırılarak Tekke Köyü’ndeki Akbıyık Sultan Merkadi’ne nakledilmiştir. Bu sırada Noktacı Kasım Efendi’nin türbe duvarına
bağlantılı olarak inşa edilmiş olan ve halk tarafından mubârek kabul edilen “GözSuyu Çeşmesi” de ortadan kaldırılmıştır. Günümüzde cami giriş kapısının karşısında ve Kasım Efendi Caddesi üzerinde yer alan halk çeşmesi, ortadan kaldırılmış olan işte bu “Göz Suyu Çeşmesi”nin hatırası olarak ayakta kalmış olsa gerektir.

RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar