Ve şükürler olsun ki muhalifler güçlerini birleştirip, Türkiye'nin hamiliğinde, yıllardır yapılan hazırlıkların ardından 12 günde başkent Şam'a kadar Esed Nusayri firavun rejimi ve detsekçisi Şia İran ve Rusya işgalindeki toprakları geri aldılar.
Suriye artık özgür. 60 yıllık Esed ailesi diktatörlüğünün ardından artık özgürler. Ama bunun için çok bedel ödendi. 13 yıllık bir sürecin ardından Esed rejimi çöktü. Bu süreçte bilinen 500 bin insanın öldürülmüş olması bilançonun ne kadar ağır olduğunu gösteriyor bize. İsrail'in Gazze'de 1 yılı aşkın bir zamanda işlediği cinayetlerin kat be kat fazlası...
Muhalifler Şam'a girdikten sonra sis bulutu dağıldı ve başka acı gerçekler bir bir ortaya çıktı. Neler var neler...
- 184 futbol sahası etrafında tahmini 300 bin civarı toplu mezar bulundu.
- Yerin altında 3 katlı beton dökülmüş hücre odaları çıktı.
- İdam ettikleri insanları yer kaplamasın diye pres makinelerine koyup çuvalladıkları ortaya çıktı.
- 1.5 milyona yakın hapishaneye giren insan sayısı bilgileri var ve yüzbinlercesinden haber yok, benzer 11 cezaevi daha var..
- Kurtarılanlar gerçeklik algısını yitirmiş, hangi yılda olduklarını dahi bilmiyorlar.
- Tecavüze uğrayan kadınlar ve babasını bilmeyen çocuklar.
- Açlık, sefalet, hücre, karanlık…
- Ulaşılamayan ve hala aranılan 100 bin insan var
Ve daha bir çok bilinmeyen…
Sednaya hapishanesindeki 100 bin mahkuma hala ulaşılamadı.
İkinci kattakilere ulaşıldı ama tahliyeleri öyle düşünüldüğü kadar kolay olmadı.
Çünkü insanlar yürüyemiyor, konuşamıyor.
O nedenle hücrelerden bu mahkumlar tek tek sırtlara alınarak bahçeye çıkartılıyor.
Lakin o kişiler akıllarını kaybettikleri için nereye gideceklerini bilmiyorlar.
Bazı hücrelerde oturmuş şekilde ölen ve kurumaya başlamış mahkumlar var.
Eksi üçüncü kata ulaşmak için uğraşılıyor.
Binanın haritaları inceleniyor.
Ama kapıların şifreleri bilinmiyor ve gardiyanlar dün sabah kaçmadan önce tüm elektrikleri kestiği için kapıların işlevi yok.
Ayrıca demir kapıların kalınlığının en az 60 cm olduğu tespit edilmiş.
Vinçler ile duvarları deliyorlar.
Bu insanların suçları Esed'in seçime gitmesini istemeleri. Daha fazla özgürlük...
Üst kattaki kadınların açıklamaları her saat medyaya düşüyor.
"Biz hergün oruçlu oluyorduk.
Zira bize bir öğün ekmek veriyorlardı.
Ama küçük çocuklarımız da olduğu için, ekmeği az az bölerek onlara yediriyorduk. Kalan ekmek ile bizler de gece oruca niyet ediyorduk."
Sosyal medyada bir fotoğraf yayınlandı. Battaniyeye sarılmış, kafası traşlı ve çok zayıf bir gencin fotoğrafıydı bu.
Bu Genç adam Abdulvahap Dadduş, aklını ve hafızasını yitirmiş bir halde Sednaya hapishanesinden çıktı. Kendisi, 13 yıl önce Hama’da tıp fakültesi sınavına girmek üzere 20 yaşında evden çıkmış ve o günden beri geri dönmemişti. Annesi, onun öldüğünü düşünerek üzüntüden görme yetisini kaybetmişti. Abdulvahap, annesinin tek evladıydı. Bunun gibi nice trajediler çıktı.
Esed rejiminin işkence ve tecavüz merkezi Sednaya Hapishanesi’nden kurtulan üç hanımefendinin yaşadıkları ise kan donduran cinsten. Kadın yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Bana Kur'an sesi eşliğinde tecavüz ediyorlardı. O kadar ki, artık Kur'an dinlemek benim için dayanılmaz hale geldi. Beni 87 gün boyunca yeraltındaki karanlık bir morg odasına koydular. Odaya hiç ışık ulaşmıyordu. Her üç günde bir, kapıyı açıp kabuğuyla birlikte bir patates atarlardı. Cesetler yığılmıştı, üzerlerinde kurtçuklar dolaşıyor, benim vücuduma da bulaşıyordu. Kokusu tarif edilemezdi. Her gün yeni bir ceset getirip, can çekişirken odaya atıyorlardı. Onları çürümeye bırakıp sonra yakmak için götürüyor ve yerine yenilerini getiriyorlardı. Her ezan vakti okunduğunda dayak yerdik, kâfirlikle suçlanırdık. Bazen gece olduğunda gardiyan gelir, 'Ağzını aç, dilini uzat' derdi. Şimdi düşüne, o nargile közünü hiçbir şey olmamış gibi alıp dilinin üzerine koyarlardı. Sesini çıkarmaya cesaret edemezdin. Eğer bir tepki gösterir ya da dilini geri çekersen, bu sefer kendi idrarını içmek zorunda kalırdın. Bu, işkencenin sadece küçük bir kısmıydı.”
Bunlar sadece duyabildiklerimiz. Duyamadıklarımız ve bilmediklerimizin ihtimali bile korkunç.
Baba Esed'in Hama'da yaptığı toplu katliamı yaşı müsait olanlar bilir. Taa o günlerden beri hapiste unutulan insanlar var. 40 yıldır hapiste olan ve zulme uğrayan niceleri..
Daha ne trajediler çıkacak hapishane duvarları ardından bakalım... Tüm bunlara rağmen hala “ama”lı, “lakin”li konuşanlara da çenelerini kapatmalarını öneriyorum. Yoksa “zalimlere meyletmeyin ateş size dokunur” ayetini hatırlatmam gerekecek...