Ahmet Taştan yazdı
Mademki uyumayacaksın, ne için kendine bir uyarıcı istiyorsun?
Kurulu bir düzenin varsa, rahat bir hayat her gün seni bağrına basıyorsa seni huzursuz eden nedir ki uyarıcı talep ediyorsun. Bir değişime kapı aralamak için mi bir uyarıcı istiyorsun? Gerçekten seni derin uykulardan kaldıracak bir uyarıcı istiyor musun?
İçinde bulunduğun vaziyet, kurtulmak istediğin bir hal midir ki seni değişime zorlayacak bir uyarıcıya ihtiyacım var, diyorsun?
Belki bunca soruyu düşünmeden “bende de olsun, ne zararı olabilir ki!” diye mi düşünüyorsun?
Mademki bir uyarıcı istiyorsun, değişmeye hazır mısın? Sana yepyeni bir hayat sunacak, onun sözlerini dinlemeye kendini hazır hissediyor musun?
Yolu bilmiyor ve yol gösterici bir rehbere soruyorsun, sonra da kendini bildiğin gibi mi gitmek istiyorsun? Eğer durum buysa sen neden uyarıcı istiyorsun ki? Oyuncak mı bu, sahip olacağın bir emtia (eşya) mı bu?
Yola çıkmaya niyetin yok, menzile varmaya kastın yok, çaban/gayretin de yok ama laf olsun torba dolsun babından bir uyarıcı mı istiyorsun kendine?
Ötekilerinde gördüğün için mi bunu istiyorsun? Benim/bizim neyim/iz eksik benim bir de uyarıcım olsun anlamında mı talep ediyorsun uyarıcıyı?
Uyarıcıya sahip olmak, sana artı bir değer mi kazandıracak, yani en güzel uyarıcıyı talep etmekle kendini değiştirmiş olarak mı kabul edeceksin?
İşi yapmaya niyetin yok, yani her zaman ki gibi ipe un sermeye devam edeceksin yine de bir ipin, biraz da unun olsun mu istiyorsun?
Mademki gönlün yok, niçin böyle bir talepte bulunuyorsun. Aynaya baktığında kendinden daha büyüğünü gören insan evladı için ona kendi hakikatini gösterecek bir uyarıcı elbette ki çok lazımdır.
Kendi kusurlarını görmeyen, sürekli başkasının kusuru ile ilgilenen bir insana, onun hayrı için, onun faydası adına kusurlarından arındırmak için bir çift göz daha lazım mı?
Bu düşüncelerin tümünü sabah karşılaştığım bir ayet-i kerime üzerinden elde ettim. Genellikle eski toplumlarda Allah’a davet eden uyarıcıları kurulu düzen sahipleri bir şekilde reddeder, mücadele eder belki de savaşır, bazen de öldürmeye teşebbüs eder. “Bize katından bir uyarıcı gönder” talebi helak olmuş kavimler tarafından dillendirilmemiştir sanıyorum.
Fâtır Suresi 32. Ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “Onlar kendilerine bir uyarıcı gelirse herhangi bir ümmetten daha fazla doğru yolu tutanaklarına dair var güçleriyle Allah adına yemin etmişlerdi. Ama onlara uyarıcı gelince bu sadece (haktan) uzaklaşmalarını arttırdı.”
Bu ayet-i kerimede bazı insanların temel karakterlerini görmek de çok mümkün. Kendi kurulu düzenlerinden memnun olan siyasi ve ekonomik otoriteler, kendi kurulu düzenlerini rahatsız edecek hiçbir uyarıcıyı kabul etmezlermiş demek ki? Öğrendim.
Uyarıcının, birey ve toplum için nasıl bir misyonu olduğunu hissediyoruz. Allah'a yemin edip yine de uzaklaşmaları korkunç değil mi?