Geçen akşam çocuklar televizyonda bir çizgifilm izliyorlardı. Gözüm takıldı. 3-5 tane kedi güya doğa üstü güçlerini de kullanarak dünyayı bazı tehlikelerden kurtarıyorlardı. Tasarım desen profesyonelce, senaryo ilginç, çocukların ilgisini çekiyor, izlettiriyor. Çizgi film bittiğinde sonunda yapımcısının adı yazdı. Merak ettim. Arattırdım Google'dan. Kimmiş, neciymiş? diye. Şaşırmadım. Yapımcı ABD Newyork'ta yaşayan bir yahudi. Bir tane değil bir çok filmin de yapımcısı.
Sonra kendi kendime hayıflandım. “Bizim müslümanların neden böyle şeylere ilgisi yok?”diye. Oysa artık algılar çağında yaşıyoruz. Herşey bir algı üzerine yükseliyor. Biz ise, -İnegöl yerelinde söylüyorum- mobilya üretmekle övünüyoruz. Bu kadar zenginizim var, kaçı film projelerinde yer almak, hatta maddi olarak desteklemek istiyor? Neden yapımcılık bir meslek olarak görülmüyor? Sordum kendi kendime. Yapımcılık sadece para kazandıran bir şey olarak değil insanların üzerinde etki yaratacak şeyler üretmenin de bir aracı.
Şeytan boş durmuyor ve yahudi eliyle algılarımızı dumura uğratıyor. Sinema ile ne izleyeceğimize, moda ile ne giyeceğimize, müzik sektörü ile ne dinleyeceğimize karar veriyorlar. Bunun için de medyayı etkin kullanıyorlar. Gazze olayında bile ne kadar yorulduk derdimizi anlatabilmek için. Sosyal medya onların elinde, yazılı ve görsel medya eskiden beri öyleydi zaten. Bizim müslümanlarda onların senaryolarını yazdıkları, yazarken kahvelerini yudumladıkları ve yudumlarken üzerine koydukları masaları, oturdukları sandalyeleri yapmakla övünüyor. Ne acı. Evet üretelim ama artık madde değil mana üretelim. Bilgi üretelim, teknoloji üretelim. Soralım kendimize, “Biz onların lojistik hamalımıyız?”
Ben şahsen böyle kafaların çıkması için uzun bir altyapı çalışmasına ve sisteme ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özel şahıslar buna el atmıyorsa belediyeler el atmalı. Benim arzum yeni seçilecek belediye başkanımızın İnegöl yerelinde İnegöl belediyesinin kendisine ait bir film atölyesi kurması. Bu bir okul olacak. İnegöl'de yaşayan ve bu konuda meraklı beyinleri keşfedip yetiştirecek. Bunun için elbette teknik ekipmandan önce bu işlerin üstesinden gelecek kafalara ihtiyaç var. Mesela benim aklıma biri geldi. Yıllardır kendi çabalarıyla bir çok güzel iş çıkaran bir ağabeyimiz var. Yapımcı ve Yönetmen Hasan Kandemir ağabeyimiz var. İnegölün Hasan ağabeyi. Hem senaryo, hem çekim hem de montaj alanında kendisi üstaddır ve kendisi İnegöl'de yaşar. Belediyemizin Hasan ağabeyimizi böyle bir yapının başına getirip bu işi halletmesi elzemdir. Başkanımız da bir nevi yapımcı göreviyle büyük işlere imza atarak başka şehirlere de örnek olacak. Belediyenin kendi imkanları ile büyük bir stüdyo, teknik ekipman sağlayarak alt yapıyı tamamlaması yeterli. Gerisini Hasan ağabeye bıraksa sistem zamanla oturacak ve sürgit devam eden, bir birini yetiştiren, yerli ve milli düşünen İnegöl'ün sinema sektörüne katacağı pırıl pırıl evlatları yetişecek. Neden yönetmen, teknik eleman, senarist gibi yeni ve özgün işler çıkaracak çocuklarımız olmasın? Hem belediyeye, hem de İnegöl'e katkı sağlayacak filmler de yaparak pratikte de eğitimleri sağlanacak hem de şehrimizin bizi dünyaya tanıtacak filmlerini hazırlayacak hazır bir ekibe de sahip olacaklar. Hem sürekli ekip yetişecek hem de profesyonel film üretimi ile parmakla gösterilecek bir şehir olacağız. Gerek şehir olarak turizmimizin gelişiminde payı olacak, hem de belediye hizmetlerinin daha profesyonel tanıtılmasına da...
Artık bir yerden başlamak lazım. Dışarıdan ihraç elemanları ile olacak iş değil. Geçen yıllarda belediyemizin bir film atölyesine katılmıştım, Güya uzun süreçli bir eğitim olacaktı. Ama programı 2-3 aya sıkıştırıp gittiler. Senarist ve yönetmen İstanbul'dan gelmişti. Haliyle onlar durumun maddi boyutuyla ilgilendiler. Belediyemizle anlaşamayınca eğitimimiz yarım kaldı. İhraç elemanlarıyla ancak bu kadar oluyor. Ama ilçemizde yetişen bir senarist, bir yönetmen kendini ait hissettiği şehre bir borcu olduğunu bilecektir ve onun için paradan daha değerli şeyler olduğunun da farkına varacaktır. Aidiyet duygusu ile yetiştirilen bu memleketin has evlatları bu ilçeye daha çok fayda sağlayacaktır.
Hülasa, sinema sektörünün Yahudinin tekelinden alınması elzemdir. Bunun için ülkemizde ki belediyelerin bu işe soyunması gerekiyor. Gerçekten potansiyeli olduğu halde sanayide çalışan, memur olan, kasapta, bakkalda rızkının peşinde koşan o kadar çok parlak beyin var ki. Ama maalesef fırsatını bulamadığı için yetenekleriyle beraber ölüp gidiyorlar. Hali hazırda fırsatını bulamadığı için, içinde bilkuvve bu yeteneği barındıran insanların yeteneklerini bilfiile geçirecek, onları ateşleyecek ve sektörün istifadesine sunacak atılımlara ihtiyaç var.