Salih Erol'un Köşe Yazısı
Anadolu’nun bağrından temiz bir cevher alarak hayata atılan ve zamanının en gözde medreselerinde okuyan bir ilim adamımızı; bir şâirimizi kısaca tanıtacağım önce. Hemen ardından onunla ilgili olup; benim de çok etkilendiğim bir fıkra ile konumu bağlayacağım.
Asıl adıyla Hızır’ın oğlu İbrahim’dir o. Muhammed’e (s.a.v.) olan muhabbetinden olsa gerek “Ahmedî” ismini tercih etmiştir şiirlerinde.. O yüzden yaşadığı dönemde ve sonrasında hep Ahmedî olarak anılmıştır.
1330’larda doğan Ahmedî, 1413 yılına kadar yaşamıştır. Anadolu’da ilköğrenimini aldıktan sonra zamanın en büyük ilim tahsil merkezi olan Mısır’a giderek öğrenimini sürdürmüştür. Ardından tekrar memlekete dönmüş; başta Aydınoğlu İsa Bey, Germiyanoğlu Yakup Bey gibi birçok kişinin iltifatlarına nâil olmuş ve o güzel Türkçesiyle enfes bir divan eseri ortaya çıkarmıştır.
Yıldırım Beyazıt ve Timur gibi birbirine düşman iki hükümdar bile Ahmedî’ye hürmet hususunda müttefik idiler. Onun bir hükümdarın sarayında bulunması, zaten müstesna bir okyanus olan Ahmedî’den çok o hükümdarın nâmını yüceltirdi.
Aynı zamanda önemli bir tarihçi olarak Ahmedî, “İskendernâme” adlı büyük bir eserin yazarıdır. Bu eserin içinde Osmanlıları anlatan bölüm, herhalde en eski Osmanlı tarih eseridir. O bakımdan son derece değerlidir.
Ahmedî’nin daha birçok eseri daha vardır ki, bahsedilmesi bile bu dar köşemizi kat be kat aşar. Birkaç eser ismi saymak gerekirse: Bir aşk hikayesi olan Çemşid u Hurşid; Tıpla ilgili bir eser olarak Tervih ül Ervâh; Arapça- Farsça bir sözlük olarak Mirkat ül Edeb; yine benzer bir konudan olarak Mizan ül Edeb adlı başka bir eser…
Liste böyle uzayıp gidiyor. Ahmedî’nin en önemli taraflarından birisi de hemen her bilimsel ve edebi eserin Arapça ve Farsça yazıldığı bu devirde onun Türkçe’ye özellikle önem vermesidir.
Yukarıdaki özet tanıtıcı bilgilerden sonra artık fıkrayı anlatalım. Her ne kadar fıkra dediysek de yanlış anlaşılmasın, bu ibretlik yaşanmış bir kıssadır:
Osmanlıları yenen muzaffer Timur, Ahmedî’yi bin bir iltifatla yanına alır; onunla birlikte vakit geçirir ve sohbetinden istifade etmeye çalışır.
Bir gün Timur, ileri gelen komutanları ile birlikte Ahmedî’yi de yanına alarak –muhtemelen- Kütahya taraflarında bir kaplıcada eğlenceye-dinlenceye çekilir. Hamamda yıkanırken, Timur Ahmedî’ye komutanlarını tek tek göstererek: “Sence bu adamım kaç para eder?” türünde sorular yöneltir. Ahmedî, her birine birer fiyat biçer: “Bu komutan şu kadar akçe, beriki bu kadar..” gibi kesin cevaplar verir. Bir komutana biçtiği en düşük fiyat yüz akçedir. Timur, Ahmedî’nin her bir cevabında eğlenerek basmaktadır kahkaha üstüne kahkahayı..
Muhabbet böyle soru-cevap şeklinde sürerken Timur birden beklenmedik bir biçimde sorar: “Peki, sence ben kaç akçe ederim?” Soru yukarıdaki soruların aynısıdır ancak sorunun doğrudan konusu bu kez kudretli, sert, gaddar, muzaffer Timur’dur. Ortalık bir anda çok ciddi bir hal alır. Herkes pür-dikkat Ahmedî’nin vereceği cevaba kilitlenmiştir. Belki de herkes onun: “Aman hünkârım, estağfirullah, size paha biçilemez” türünden yalaka bir cevapla geçiştirmesini beklerken, Ahmedî şok edici bir biçimde Timur’a şu cevabı verir: “Sizin ederiniz otuz beş akçedir!”. Bu cevap karşısında bir anda o sıcacık hamam buz kesilir. Timur, kızarır – bozarır; adamlarına bir işaret verse Ahmedî’nin boynu hemen oracıkta vurulacaktır. Ancak yine de hiddetine son anda hâkim olan Timur şöyle der: “Bre, benim belimden çıkardığım kemer bile otuz beş akçe eder; hem benim kölem askere bile en az yüz akçe değer biçmişken, bana nasıl otuz beş akçelik diyorsun?”.
Gerçek bir ilim adamı; büyük şair Ahmedî, sakin sakin Timur’un kemerine bakıp, asıl şok edici cevap olarak bu kez şöyle cevap verir: “Ben de zaten otuz beş akçeyi aha bu kemerin için söylemiştim. O da olmasa sen beş akçe dahi etmezsin”. Şok üstüne şok bu iki cevapla o heybetli hükümdar Timur, hayatının dersini almıştır. Bu dersten sonra gösterdiği tepki de Timur’un ayrıca büyüklüğünü tescillemiştir. Zirâ Timur, Ahmedî’yi öldürtmediği gibi bu mertçe dobralığından ötürü ona daha da çok hürmet göstermiştir.
Günümüzde iktidar ve güç karşısında yaltaklanan şair, yazar ve sözüm ona bilim adamcıklarına baktıkça dünyayı korkudan titreten Timur’a “sen beş para dahi etmezsin” diyen Ahmedî’nin tavrını hep hatırlarım.
Ahmedî bir tavırdır bize gerekli olan..