Mehmet Arif Selim'in köşe yazısı

Kurulu dünya düzeninden bahsediyorum. Çöktü aslında fakat, algıların olguların önünde olduğu "sanal gerçeklik çağı" nda olduğumuz için,  çöktüğünü göremiyoruz.

Çünkü sanal alem ve medya, neyi nasıl göstermek istiyorsa öyle gösteriyor. Medeniyet diye parlatılan, batılı değerler (!) olarak reklamı yapılan ne varsa çoktan çöktü, hatta enkazı uzun süredir ortada kaldığı için kokuştu çoktan.

Samimi olunmayan, kirli amaçları maskelemek için üretilen, suni teneffüsle yaşatılan, algılarla beslenen hiçbir şey uzun süre ayakta kalamaz sosyolojik olarak. Ancak moda gibi geçici olarak var olur.

Son asırlarda batı egemen dünyada; sadece maddiyata dayanan, sömürgeci amaçları ve şeytani felsefeyi gizlemeyi amaçlayan pek çok kavram ve ideoloji yayıldı dünyaya.

Aslında yapılan şey kirli yüzleri maskelemekten başka bir şey değildir.

Yıllardır Akdeniz'de göçmen faciaları yaşanıyor, on binlerce insan hayatını kaybediyor hatta, Akdenizin dibi artık göçmen mezarlığı olarak anılıyor. En son yaşanan faciada 82 kişi öldü, yaklaşık 500 kişi kayıp. Kayıp demek, "Akdeniz mezarlığı' nda demek.

Avrupa devletlerinin bencil tavrı, " bu göçmenler bize gelmesinde ne olursa olsun" şeklindeki insancıl (!) yaklaşımı yıllardır belli. Uluslararası hukuğun "mülteci hakları" ile ilgili maddeleri çok umurlarında. Yunanistan'ın mültecileri "geri itme" diye tabir edilen politikası da yıllardır aynı. Hatta defalarca  görüntülerle ortaya çıktı ki, mülteci taşıyan tekneleri ve botları batırıyorlar, insanları ölüme terk ediyorlar.

Son yaşanan faciada da, göçmenleri taşıyan geminin 7 saat boyunca aynı noktada durduğunun tesbit edilmesi gösteriyor ki, Avrupa göz yummuş, Yunanistan aynı şekilde bu insanları da ölüme terk etmiş.

Aynı günlerde yaşadığımız  diğer bir olay, insanlığın çöktüğünü daha net anlamamızı sağlıyor. Titanik gemisinin batığını görmek için denizaltı ile dalış yapan 5 kişinin arama - kurtarma faaliyetleri için pek çok ülke harekete geçti,  çalışmalara destek verdi, dünya medyası haber üstüne haber yaptı. Çünkü o beş kişi can idi, 580 kişi ise patlıcan idi. Çoook ilerleyen medeniyetin geldiği nokta burası.

Bu olaylar sadece batının insaniyetini gözler önüne sermedi, tüm dünyadaki insaniyeti, hepimizin insanlığını gözler önüne serdi. İnsan hakları, adalet, eşitlik gibi, 1789 tarihinden beri dilden dile dolaşan kavramların, aslında batı egemen dünya sisteminin kirli yüzünü örtmekten başka bir işe yaramadığı bir kez daha görüldü.

Batının tükenmez sömürgeci politikalarının pek çok ülkeyi yaşanılamayacak bir hale getirdiği bir kez daha görüldü.

Sadece göçmen faciası ve denizaltının kaybolması değil; Ukrayna savaşı, Sudan'daki iç çatışmalar, İsrail'in Filistin'deki zulümleri, terör örgütleri üzerinden yapılan vekalet savaşları, 5 saniyede bir açlıktan ölen çocuklar, uyuşturucu ve teknoloji bağımlılığının pençesinde ki dünya gençliği,  lgbt adı altında tüm kutsal değerlere savaş açılması, ekonomik kaoslar, siyasi krizler gibi daha nice kargaşa ve de hayatları çalınan yüzmilyonlarca insan bize, batı egemen sistemin, o sistemin ürettiği insan tipinin ve dışı hoş içi boş kavramlarının çöktüğünü göstermektedir.

Dünyanın yeniden inşasına, aleme nizam verilmesine ihtiyaç vardır. Ve bu ihtiyaca cevap verme iddiasını taşımak, bu milletin ve mazlumdan yana olan tüm insanların ortak hedefi olmalıdır. Kıyamete kadar, batının bu çökük ve kokuşuk düzeniyle yol alamaz insanlık.