Ahmet Taştan yazdı

 Böyle bir başlık hiç de yakışık kalmayacak Prof. Dr. Hayrettin Karaman’a vefa gecesini hatırına yazarken.

Bazen insanların tevatür düzeninde bilgilere çarçabuk inanası gelir. Zira literatürde yalan söylemesi mümkün olmayan bir grup insanın yine yalan söylemesi mümkün olmayan başka bir gruba bilgi aktarmasıyla nakledilen bilgilere denir tevatür.

“İlme adanmış bir ömür...” Hayrettin Karaman’a vefa gecesiydi vaktin adı.

Önünde diz kırmış ve eserleri ile hemhal olmuş bazı erbab-ı kalem, kendi üzerlerindeki haklarını birkaç kelam ile hatırlatmak istediler. Nezih vefakâr topluluk huzurundayken ifade edilen tüm mana tevatür düzeyinde idi.

Bir insanın kıymeti, yazdığı eserlerle tespit edildiği kadar yetiştirdiği öğrencilerle de tespit edilebileceğini herkes kabul eder. Zira talebe de hocasının bir eseri kabul edilmez mi? Hele ki talebesi saygı ve hürmette kusur göstermiyor, sevgisini ve muhabbetini ona yöneltiyorsa... O hocasının değerini diğerlerinden farklı görüyorsa üzerinde...

Üç ciltlik Bir Varmış Bir Yokmuş isimli hatıratını okuduğum Hayrettin Karaman hocamı görmek ve muhabbet etmek istemiştim. Bundan birkaç yıl önce Oylat’ta bu niyetime ulaşmış ve kitaplarını imzalatırken kısa bir muhabbette zuhur etmişti.

Bir vefa gecesinde bulunmak, kendini vefakar olarak tanımlayan insan için çok değerli bir kavram. Talebeleriyle, evlatlarıyla ailesiyle bir bütünü ahenkli bir şekilde devam ettiren Hayrettin Karaman hocamız, numuneyi imtisal makamındadır bence. Ayrıca mükemmel çalışmalarıyla ülkemize getirmiş olduğu ilmî derinliği de görmezden gelemeyiz.

Ben onun kıymeti harbiyesini yeterince idrak edemesem de öğrencilerinden iktibas ettiğin birkaç cümle ile meseleyi anlatabilirim aslında.

O vefa gecesinde “Hayrettin Kahraman hocamıza vefamızı ödemeye geldik” diyen hatibin aslında bunu kelimelerle yapamayacağını ve bunun acziyetini yaşadığını hissettim. Ufkunu açan, hayatını biçimlendiren birine karşı, böyle kelimelerin aciz omzuna vurulmuş bir manayla gerekli vefanın ödenmeyeceğini kadirşinas tüm talebeler de bilir.

Etrafımızda, daha doğrusu sahnenin ön tarafında o kadar çok profesör bir aradaydı ki... Onlardan biri damadı Prof. Dr. Saim Kılavuz hoca, diğeri de evladı Prof. Dr. İhsan Kahraman'dı.

Saim Hoca, moderatörlük noktasında çok neşeli, çok şen şakrak bir ifade ile “önce ders aldım, sonra da kızını aldım” demesi yüzümüzde tebessümler açtırdı.

Hele hele Erzurum ilahiyatta görevli Prof. Dr.  Mustafa Hoca, gözünün içine baka baka sizin bütün eserlerinizi tekrar okudum ve buraya öyle geldim sayın hocam...” diye bahsettiği nesiller yetiştirme davasını anlatmış olması ilginçti.

Bir de eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca’nın “bir kişiyi övmekten öte, onun varlığının ne anlama geldiğini, o dönemlerde yaptığı işin ne kadar değerli olduğunu” ifade eden açıklamaları bizi mest etti.

Bu arada Necip Fazıl’ın Çile'si kadar kalın bir şiir külliyatı olduğunu da o gece elimize tutuşturulan küçük karton çantadaki “Dert Söyletir” isimli eserini elimize alınca fark ettim. Şairlik derdi olmamasına rağmen kelimeleri Anadolu toprağından imanla yoğrulmuş bir yürekten çıktığını hissetmek mümkün. Hele de bestelenmiş şiirlerini dinlemek bir hayli güzel ve hoş idi.

Kıymet bilmemek kadar ağrıma giden bir durum söz konusu olamaz.  Farklı fikirlerinden dolayı, tecdit anlayışından ötürü eleştirilen ve ötekileştirmeye çalışan zihniyeti bir kıyıda tutmak istiyorum. Bu ülkede din tahripçileri oldukça fazla boy gösterdiler. Ona benzediği sanılan insanları da onlarla beraber gömdü bazıları din gayreti(!) sebebiyle.

Lakin biri İslam’ı tekrar diriltmek maksadıyla ve diğeri de bozmak maksadıyla yola çıkan insanın farkını mahşeri vicdan terazisi çok net bir şekilde tartıyor. Yeni fikirler, yeni düşünceler insanı biraz daha sıkıntıya sokabiliyor. Lakin toplumdaki İslami anlayışın genişlemesi için yapılması gerekenleri söyleyecek cesaretli alimlere de ihtiyaç vardır. Bazen değerini bilemediğimiz alimler, aramızdan kaybolunca ah oh etmeler başlayabiliyoruz. Ama ona saygı gösteren, sevdiğin, bildiğin tanıdığın insanları görünce sen de o insana karşı bir saygı bir sevgi besliyorsun.

Bir başkasının eleştirisi üzerinden böyle alimlere tavır geliştirmek, tavır koymak beni üzmekte. Ben alimlerimizin birbirlerini değerlendirirken güzelliklerini, iyiliklerini anlattıktan sonra, kusur bile demiyorum, varsa farklı fikirlerini zikretmesini istiyorum.

Allah göstermesin Kur’an-ı Kerim’de “Kendilerine kitap geldikten sonra kıskançlıklarından ötürü birbirini çekemeyip bölünenler olmaktan Allah’a sığınırız.”  Ötekileştirici anlayıştan ziyade birleştiren, toplayanları daha çok seviyorum.