1299 yılı Mayıs ayında Turgut Alp eliyle fetih edilen İnegöl’de derhal yeni bir yapılanmaya gidilmiş ve öncelikle Turgut Alp ve aşiretine – töre gereği isteği doğrultusunda –dirlik, tahsis edilmiştir.
Yapılan tahsis, doğuda Domaniç Derbendi’nden başlayarak batıda Kozören Köyü’ne kadar uzayan sahadır. Daha sonraki yıllarda “Turgut-Eli” diye anılacak olan bu saha, Uludağ ile Domaniç dağlarının kuzeye bakan yamaçlarından oluşan ve gür ormanlarla kaplı olan bir sahadır ki bu sahada
-yerli köy olarak günümüzde: Maden / Cevherlala-Paşaören / Kirles–Doğanyurdu / Alayna-Suluköy /Süle-Turgutalp / Genci-Kayapınar / Gelene Geyiklibaba/BabasultanAkıncılar / Hüseyin Hisarı-Kozören / Akdarma ve Sarıpınar / Sırnas köyleri yer almış bulunnmaktadır.
Turgut Alp ve aşireti, işte bu yöreye yerleşmiştir; Bursa Kütüğü isimli eserinde Merhum Kâmil Kepecioğlu’nun açıkladığı üzere Bursa Darphanesi’nin ihtiyacı olan odunları temin etme yetki ve görevi de Turgut Alp aşiretine verilmiştir. Bu nedenle Turgut Alp ve aşireti, üstlendiği bu görev ve yetki nedeni ile ayrıcalık kazanmıştır. Sarayını, Geyikli Baba / Babasultan Köyü’nde inşa ettiren Turgut Alp, tekke ve zaviyesini de Genci Köyü’nde tesis eylemiştir.
Diğer yandan Turgut Alp’in oğlu İlyas Bey ile Osman Bey’in oğlu Pazarlu Bey, Kütahya yöresinde yer alan Harlak Ilıcası ile Oylat Ilıcası’nın işletme imtiyâzına sahip olmuşlardır. Ayrıca Cevher-Lala Karyesi/ Maden Köyü çevresinde çıkarılan kurşun, gümüş ve nikel gibi.. madenlerin işletilmesi ile ilgili işleri de onlar, üstlenmişlerdır.
Turgut Alp, Bâbî geleneğine bağlı olduğu için Baba Sultan’a karşı derin sayğı duymuştur. Bu nedenle İnegöl için gerekli emniyet ve güvenliği sağlamak üzere icap eden tedbirleri almış; ancak kendisi, Genci ve Geyikli Baba köylerinde oturmayı yeğlemiştir.
Fetih öncesinde tekfur Nikola’nın kışlık sarayı, muhtemelen, bu günkü belediye binasının yerindedir. Yazlık sarayı ise Çiftlik Köyü civarında bulunan Kızıl veya Kızlar Sarayı’dır. ‘Hüdâvendiğar Livası Tahrir defteri’isimli eserde bu hususlara dâir işaretler vardır.
Günümüzde Sinanbey Camii olarak bilinen mabedin karşısındaki adaya da Turgut Alp tarafından bir tekke ve zaviye inşa ettirilmiştir ki burada görev yapacak kişiye Orhan Gazi, “İrmiyâz”, bir diğer ifadeyle, “Atış-Alanı” adı verilen mahalde bulunan İldeniz Çiftliği’ni, hizmet dirliği olarak, tahsis eylemiştir.
Unutulmamalıdır ki Osmanlının kuruluş devrinde tekke, zaviye ve mescid iç içe düşünülmüştür. Bilecik’te tesis edilen Şeyh Edebâlî Külliyesi, bunun en somut örneğidir. Cuma cami geleneği daha sonraki yıllarda başlamıştır.
Takriben iki asır sonra İnegöl’lü İshak Paşa’nın kethüdası Hacı Sinan Efendi, yönetim sorumluluğu aldıktan sonra “Bey “olarak anılmaya başlamış ve söz konusu zaviye karşısına kendi adına bir cami inşa ettirirken gelir temini için zaviye ve tekke arsasının bir bölümüne de bir fırın ve birkaç dükkân inşa ettmiştir.
Turgut Alp, İnegöl’ün emniyet ve güvenliğinden sorumlu olmak üzere bir “YayaBirliği” oluşturmuş ve bu “Yaya-Birliği”ni de günümüzdeki Kasım Efendi Camii civarında konuçlandırmıştır. Çünkü burası, Domaniç Derbendi’nden başlayıp Ortaköy ve Deydinler köyü güzergâhını izleyerek İnegöl’e ulaşan Yürük-Yolu’nun, “Diğrihî-Çayırı” adı verilen mahalde, yer alan önemli bir stratejik noktasıdır. Zira bu yol, Domaniç ve Muzal derbentlerinden gelen yürük yolları ile yayla yollarını birleştirerek İnegöl’e bağlamaktadır.
Recep Akakuş Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan
Ayhan Talha Bayraktar