Ahmet Taştan yazdı

Geçen haftalarda dost meclislerinde dilimize doladığım mevzuyu daha önce bu kadar derin düşünmemiştim.  Yoluna kurban olduğumuz Peygamber Efendimiz (sav)’in, bir insan için kalbin ne anlama geldiğini anlatan birkaç söz ile ruhumu arındırmaya çalıştım. Fakat kendi kalbinden uzağa düşmüş, niyetiyle amellerini farklı mecralarda gezdiren günümüz insanına, yeterince yardımcı olamadım. Kendimden bahsediyorum tabii.

Hakikaten göğüs kafesi içinde taşıdığımız et parçası da onu canlı tutan öz de taşlaşabiliyormuş zamanla. Bu vesile ile insanın zaman zaman kendi içine doğru etkili bir yolculuk yapması gerektiğini vurgulamak isterim.

 Peygamber Efendimiz (sav)’in buyuruyor ki:  “Vücutta bir et parçası vardır. O iyi (doğru dürüst) olursa bütün vücut iyi  (doğru ve düzgün) olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki o, kalptir.”

Bu hadisi şeriften öğrendiğim şey, kalbin iki farklı hali olduğuydu. Biri doğru ve düzgün olması diğeri de bozulabilir olması.

Peki, kalbimizi nasıl doğru ve düzgün yapabiliriz?” diye sorsam.  Mesela, ilim sahibi olarak... Mesela, güzel salih insanlarla birlikte olarak... Mesela, yaptıklarımızın ahirette hesaba çekileceğine inanmak diye cevaplayabilirsiniz. Ki çok doğrudur, akla mantığa yatkındır.

Belki şöyle düşünebiliriz. Kalp, bir havuz olsa, bu kalbe bağlanan iki tane önemli kanal vardır biri göz, diğeri kulak. Yani kalbimizin doğruluğunu veya bozukluğunu etkileyen ya gördüklerimizdir ya da duyduklarımızdır genellikle. Diğer organlar, bu iki organ kadar işlev yüklenmez kalbi yönlendirme konusunda.

Zaten bir ayet-i kerimede buyurur : “Bilmediğin şeyin ardına düşme çünkü göz, kulak ve kalp, bundan sorumlu olur.” Bu üçlünün birbiriyle çok samimi arkadaş olduğu gün gibi ortadadır. Birbirini etkileyen, birbirine yol veren bir özellik, bir alaka vardır aralarında.

Öyleyse doğru bilgiyi, doğru inancı ve doğru arkadaşı seçtikten sonra Allah’ın izniyle kalp de düzgün olur, bir sıkıntı olmaz. Kalbin doğru olması bir noktada sonuçken bir noktada da başka işlerin de başlangıcıdır. Doğru kalp, kötü işlerin yapılmasına onay vermez. Kötülüklere gönül bağlamaz, nefret eder.

Bir de öğrendim ki Peygamber Efendimiz (sav) şu duayı çokça edermiş. Benim de kalbime iyi geldi. Hemen Arapçasını ezberledim. “Yâ mukallibel kulûb! Sebbit kalbî ala dînike” Zaten kullandığımız dile yakın “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Benim kalbimi dinin üzerine sabit kıl.”

Başka bir sözünde ise şöyle söylüyor.

“Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ederse kalbi parlatılır. Günaha devam ederse, siyah nokta artırılır ve sonunda kalbinin tümünü kaplar. Allah’ın kitabında “Hayır, hayır doğrusu, onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır” diye bahsettiği pas işte budur.”

Her günahtan sonra onu giderecek bir sevap/iyilik yapmayı da tavsiye ediyor. Merak ettiğimiz nokta şurası iyi ve kötüyü nasıl ayıracağız? Gayet kolay, hiç zorlanmaya gerek yok. “İyilik, senin kalbini rahatlatan; kötülük, senin kalbini rahatsız eden şeydir.”  Burada kalp, bir terazi ya da bir pusula ya da bir işaret taşı gibi vazife yapıyor. Terazi bozuksa, pusula çalışmıyorsa, işaret taşı yanlış yerde duruyorsa, yani kalbin ayarı yoksa, ne iyi ayırt edilebilir ne de kötü.

Öyleyse kalbe azami derecede dikkat etmek lazım. Onu ayarı bozuldu mu vücutta her şey yanlış çalışmaya başlar. Bir de şu söz bizi tesiri altına almalı:

“Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”