Recep Akakuş'un köşe yazısı
Aşağıballık Köyü’nde yaşanan ekonomik hayata gelince; Aşağıballık köylüsü, gerçekten çok çalışkandı; köy arazisinin yetersizliğini, yakın çevresinde yer alan Çitli, Hamamlı ve Muzal köylülerine ait arazileri ortakçılık yoluyla işleterek bu açığı kapatmaya çalışırlardı. Başta buğday, mısır, arpa, yulaf ve çavdar olmak üzere; her çeşit tarım ürününü yetiştirirlerdi. Meyva olarak da başta erik olmak üzere; armut, ayva, vişne, kiraz ve üzüm yetiştirilmiştir. Hayvanlardan da kara sığırı, keçi ve koyun beslenmiştir. 18 kişiden oluşan geniş âilemiz içinde kuzu çobanlığı yapmak da bana düşüyordu. âilemiz içinde mektep-medrese görmüş her hangi bir kişi yoktu. Ancak üç ağabeyim de askere gittiklerinde; asker ocağında Türkçe okuyup-yazmayı öprenmişlerdi. Merhum pederim, dindâr bir kişiliğe sahip idi. Beş vakit namazını camide cemaatle kılmaya aşırı derecede özen gösterirdi. Sabah namazını kılmak için camiye giderken bekâr olan hane halkını mutlaka kaldırır; evli olanların kapısı önünden geçerken onlara da - uyarı mahiyetinde olmak üzere –seslenirdirdi. Köy hocası, bizim âile fertlerimiz arasındaymış gibi değerlendirilirdi.
Evde özel ayrıcalığı olan bir yemek pişirilse, mutlaka, köy hocasına da bu yemekten veya meyvadan bir hisse ayrılırdı. Köyün kurulduğu günlerde köy’ün ağası olan Hacı pehlivan, imâmet-hitabet hizmetlerini deruhte etmek üzere; Halil İbrahim ve Mustafa adında iki hoca efendiyi, köye iskân ettirdiği gibi bir de demirci ustası olan bir Roman vatandaşı, köye iskân ettirmiştir. Şu kadar var ki köy menşe’li bu iki hoca efendi, resmî ideoloji tarafından Türkçe ezan okuma zorunluluğu getirilerek Kur’an-ı Kerîm öğretimi yasaklanınca korkmuşlar ve hayata küserek kenara çekilmişlerdir.
Köylü de, barî cenazelerimiz ortada kalmasın diye, yıllık kırk kile (80 teneke) buğday karşılığında dışarıdan imam, getirmiştir. Bunlar da Kur’an-ı Kerim okutmamışlar; sadece ezan okuyarak, camiye gelenlere namaz kıldırmışlar ve de cenazelerini kaldırmışlardır. Hatırladığım kadarıyla bunlardan Olukman Köylü Ali Hoca, fıçıcılık yaparak, geçimini sağlarken bisiklete binerek İnegöl’e gidip geldiği için halk tarafından “Şeytan Hoca” lakabı takılan diğer hoca efendi de muskacılık yaparak geçimini sağlamakta idi.
Kur’an-ı Kerîm okutmak yasak olduğu için sık sık jandarma, köye baskın yapar; Türkçe ezan okunup okunmadığını ve Kur’an öğretiminin yapılıp yapılmadığını kontrol ederdi.Gözlemlediğim fakat aslını bir türlü çözemediği bir olay şuydu. Zaman zaman akşam karanlığında köye jandarmalar, gelir; köy gençlerini cami önündeki meydanda sıraya dizer; üst-baş araması yapar, kimde “kama = bir çeşit süngü ” ve “palaska= bir çeşit kemer ” bulursa onları toplar ve o delikanlıyı döverlerdi. Çocuk aklım ile bu durumu bir türlü çözemiştim. Sonraki yıllarda öğrendim ki meğer, “kama” adı verilen iki yüzlü bıçak ve “palaska” adı verilen kemer, askerî malzeme olarak değerlendirildiğinden bunları halkın kullanması, yasakmış. Diğer yandan esnafın ve de köylünün “kasket” giyme mecburiyeti olduğundan her kes, sokakta ve işyerinde “kasket” giymek mecburiyetinde kalmıştır. Devletten maaş alan memurlar ise “fötürşapka” giymek zorunda idiler.
İşte böyle bir ortamda 350 haneden oluşan Mzal=Gündüzlü Köyü Medresesi’nde yetişmiş ve bu köyde uzun yıllar imam-hatiplik yapmış olan Ali Sevinç Hoca, âilevî br sıkıntıdan dolayı köyden ayrılmış ve Aşağıballık Köyü’ne gelerek şartlı olarak imam-hatip olmuştur. İleri sürdüğü şart ise verilecek imam-hatiplik hakkı ne olursa olsun ona razı olacak; fakat 8-12 yaş arasında bulunan çocuklar, Kur’an- ı Kerîm öğrenimi için hocanın evine gönderilecektir.
Merhum pederimin de aralarında bulunduğu köy ileri gelenleri,hocanın bu şartını olumlu karşılamışlardır. İşte bunun üzerine benim de içlerinde bulunduğum 9 kişi, öğretilmesi yasak olduğu halde, Ali Sevinç Hoca’nın evinde toplanarak Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmeye başladık. Üç ay geçmeden Ali Sevinç Hoca, hastalandı; yatağa düştü; fakat bizi, yine bırakmadı. Biz 9 kişi, hasta yatağı başında “Amme Sûresi” ni hece hece okurken Ali Sevinç Hoca ruhunu Allah’ a teslim etti. Kabri, okuttuğu Kur’an-ı Kerîm’in nuru ile dolsun!