Recep Akakuş yazdı

İnegöl coğrafyasında yerleşim yapılırken stratejik noktalar, göz önünde bulundurulmuştur. Yerli köyler, konuşlandırılırken bu özellik mutlaka aranmıştır. Bu nedenle istisnâsız tüm yerli köyler, “derbent” veya ”bel” adı verilen geçit yerlerinde kurulmuştur.

Ayrıca, yolların kavşak noktalarında veya akarsuların İnegöl Ovası’na çıkış noktalarında da yerli köylerin konuş-landırıldığı görülmektedir. Bu nedenle yerli köylerin yakın civarında yer alan hâkim tepeler üzerine yerleşmiş olan dedeler, her şeyden önce, o yerleşim yeri için bir emniyet ve güvenlik elemanıdır.

Halkın desteğini alabilmek için de bazıları, değişik hastalıkları tedâvide isim yapmışlardır. Bazıları da dînî bir kisveye bürünerek halka moral kaynağı olmuşlardır. Dede kutlamaları ve pilav günlerinin ihdas edilmesi de onlara halk tarafından ekonomik destek sağlama amacına yöneliktir. Bunlara, güncelleşmiş ifadesiyle, sivil giyimli ve çok kere asker nitelikli istihbarat elemanı gözüyle bakılabilir.

Kur şunlu dedesi, Şıbalı dedesi ve Sırnaz dedesi, bu niteliklere sahip dedelerdir. Bakacak Dedesi olarak şöhret bulan Kurşunlu dedesi’nin, yaya birliği’ne mensup Yegân Gâzî olduğu, tahrir defterlerinde açıkça gösterilmektedir. Şüphesiz zamanla siyasî konjönktür değiştikçe bunların da statülerinde değişiklik olmuştur.Dedelere ait hatıra mezarları, köy ağalarının ve kasabalarda yaşayan beylerin, birbirlerine karşı gösteri yapmalarına vesile olarak da değerlendirilmiştir.

İnceleme gezim sırasında köylülerden bu hususta bir çok hikâye dinledim Halkın desteğini sağlamak için dede ve pilav günlerine -mutlaka- bir dinî görüntü vermek için adaklar yapılmış, kurbanlar kesilmiş, mevlitler okunmuş, dualar yapılmış ve sonunda da folklorik gösteriler, ortaya konmuştur. Sunuş biçimi ne olursa olsun dede ve pilav günlerinin, ekonomik yönü de vardır. Sosyal hayatta kaynaşma sağladığı kadar ekonomik hayatta da paylaşıma yolunu açmıştır.

Ayrıca, köyler ve köylüler arası, diyalog sürecini başlatmıştır. İnegöl yöresinde yıllardır yapıla gelen dede ve pilav günleri ile ilgili kutlamaların en görkemlisi, babalar babası kabul edilen Baba Sultan köylülerinin yapageldiği kutlamalardır ki bu zat, İnegöl fatihi Turgut Alp’in mürşidi ve ikinci Osmanlı padişahı Orhan Gâzî’nin de yakın dostudur.

Baba Sultan Köyü’ndeki mimarî eserleri, Orhan Gâzî, yapmıştır. Tarihî kaynakları taramamıza rağmen gerçek biyografisini ortaya koyamadığımız, Baba Sultan’a ait menkıbevî bilgiler ile yetinmek zorunda kaldık. Ancak, kesin olarak elde ettiğimiz bilgilere göre bu zat, Baba İlyas’a bağlıdır. O’nun da şeyhi, şeyh Ebü’l-Vefâ elBağdâdî’dir. Tasavvufî yolda zühdü ve fakrı seçmiştir. Yerleşim alanı olarak da şehri değil kırsalı, benimsemiştir. Kitabî bilgiye önem vermemiş, şifâhî olarak ocaktan aldığı telkîn ve irşada göre hayatını tanzîm eylemiştir. Bizanslı keşişlerin terkettikleri manastırları, mesken olarak kul lanmışlar, “Gün yeni, takdîr olunacak rızık da yeni” diyerekten günlük yaşamış ve dünyayı hedef alan tüm yatırımlara karşı kayıtsız kalmışlardır. Yerleştikleri coğrafyada bol çeşidi olan av hayvanlarından ve de başta ceviz ve kestane olmak üzere çeşitli meyvelerden yararlanmışlardır. Özellikle geyiği eğiterek binek hayvanı haline getirmişlerdir. Eski Türk geleneğinde de kutsal kabul edilen bu hayvanın hem etini yemişler ve hem de derisinden en geniş ölçüde yararlanmışlardır.

1327 yılından itibaren Bursa Darphanesi, para basmaya başlayınca, paraların basımında kullanılacak gümüş madeninin eritilmesi için gerekli olan odun kömürlerini hazırlama işi, bir imtiyâz olarak, Baba Sultan Köylülerine verilmiştir. Bu işte şalıştıkları için Tekâlif-i Divâniyye adı verilen tüm devlet vergilerinden de muaf tutulmuşlardır.