Ahmet Taştan yazdı

“Ramazan hocam, konuşmanız çok etkileyiciydi” dediğimde “Bu şehitlerin bereketi” diye cevap verdi. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile Sivil Toplum Platformu arasındaki işbirliği sebebiyle belli okullarda konuşmacı olarak katılan Eğitimci Yazar Ramazan Kayhan’ın, tadına doyulmaz bir muhabbeti oldu.

Sahnenin arkasında ekrana yansıtılan sunuda “Kudüs ve Mescidi Aksa’nın Önemi” konu olarak yazmaktaydı.

Lakin ben, bu iltifat sözüyle konuşmanın liseli öğrencilerle kuvvetli bir iletişim kurduğunu vurgulamanın yanında  kullandığı dil açısından etkileyici olduğunu belirtmek istemiştim.

Turkuaz örtülü geniş masanın ardına oturup da eline mikrofonu aldığında: “Gençler, şimdi siz dersten çıktınız eğer yorgunsanız, size bir fıkra anlatıp başlayalım” dedi ve bizim önceden bildiğimiz o meşhur olmayan fıkrayı anlattı. Neydi, biz de duyalım derseniz eğer, şöylece hülasa edeyim:  

“Bütün derslerden zayıf almış öğrencinin arkadaşı, telefonun öbür ucundaki tembel öğrencinin annesine şifreli olarak  “Hasan’a söyleyin, Ümmet-i Muhammed’in ona selamı var” diye girdi muhabbete. Ardından “sizlere dua ederek başlamak istiyorum” dediğinde elinde mikrofon tutan ak saçlı, kır sakallı konuşmacıya karşı kalpler açılmaya başladı. “Bütün sınavlarınızda başarılı olmayı Rabbim sizlere nasip etsin!” duası hemen karşılık buldu. Salonun alçak tavanı ve  tablolarla süslenmiş yan duvarı “amin” nidasıyla yankılandı.

“Okuldaki sınavlardan ziyade daha önemli  sınavlarımız var bizim, onlar hangileridir? İsminizi söyleyip cevap  verin” dediğinde bir kaç öğrenci cevapladı. “Ahiret sınavımız, dünya sınavımız, evlatla sınavımız vb.”

Liseli gençlerin daha çok ilgisini çeker düşüncesi ile Mavi Marmara destanını anlatmaya başladı. “Mavi Marmara’yı bilir misiniz gençler? Bundan 13 yıl önce yine Gazzeli Müslümanlara, insanî yardım götüren ve Yahudi, Hristiyan, Musevi, yazar, sanatçı, gibi birçok farklı aktivistten oluşan 630’lik bir iyilik ordusu ile Akdeniz’in soğuk sularını açılmıştı. Üç gün, üç gece yolculuk boyunca gemide kıldığımız namazları unutamıyorum. Antalya’dan bindik gemiye. Onca yetişkinin yanında liseyi yeni bitirmiş, sizin gibi, genç Furkan’ı orada tanıdım.

“Şimdi sizinle zaman tüneli girelim... 13 yıl önceye gidelim... Gazze’ye insanî yardım götüren Mavi Marmara gemisine binelim... Bakalım yolda neler olmuş birlikte görelim.”

 Salondaki gençler, aralarındaki muhabbeti kesmişler ve yolculuğa birlikte çıkmışlardı sanki. Hatip gençlerin dikkatini çekebilecek her türlü cümleyi dikkatle seçiyor ve birkaç defa tekrar ediyordu bir radyo programcısı gibi.

Bir konferans boyunca anlatılan hikayenin arasında, bilgiler ve zihni açıcı mesajlar, gençleri yavaş yavaş sarıyordu. “Sizin gibi” ifadesini özellikle kullanıyor ve “yakışıklı, mahcup, haya sahibi Furkan’dan”  bahsetmekten memnuniyet duyuyordu. Zira o şehid için kendisine bir söz vermişti.

Uluslararası sularda ilerleyen Mavi Marmara gemisine İsrail askerleri baskın verdiğinde elindeki kamerasıyla olanları kaydetmeye çalışan Furkan’ın başından vurulduğu anları anlatırken sesinin titrediğini de hissediyordu gönüller. “Furkan, başından vurulduğunda kollarımın arasına düştü. Onu benden zorla uzaklaştırdılar. Üç beş adım ötede elinde kamerasıyla bana baktı Ben de ona baktım.”