Sevda Çevik yazdı

                                           Şehit tahtında Rabbe gülümser,

                                           Ah binlerce canım olsaydı der,

                                          Şehitler ölmez, şehitler ölmez,

                                          Ölür demeyin aman, ölür demeyin aman!

Yaşamak ve ölmek… Birbirinin hep içinde saklı aslında. Hayatın başlangıcı olduğu kadar bitişinin de oluşundan daha normal ne olabilir ki?   Rahmet Elçisi’nin deyimiyle; “ Bir ağacın altında gölgelenme vakti kadardır.” Fani olan insanın hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya meyletmesinden deli saçma bir durum yok gerçekten. Her şeyin kendisine ait olduğunu sanıp bağlanmak, doyumsuzluk, hırs, bencillik hastalığını da getiriri yanında. “ Sen dünyanın içine gir ama dünya senin içine girmesin”, demiş erenler… Ah ne kadar hikmetli ve doğru bir söz anlayana. Dünyayı içine sığdıranların yüzünden değil mi bu haksızlıklar, zulümler, felaketler, insanlık dışı yaşanan olaylar? Dünya tarihine sürülen kara lekeler, savaşlar, vahşetler, soykırımlar… Zalim her vakit aynı, zulüm, mazlum hep aynı.

Şimdi modern çağın ortasında, insanlık tarihine eklenen bir kara leke daha tam karşımızda Filistin zulmü!!! Enkazdan çıkarılan masum çocuklar, şehadet parmakları havada gidiyor ölüme. Hayatta kalanlar çelik gibi bir irade ile zulme boyun eğmeyeceğiz, ya şehadete yürüyeceğiz, ya da direneceğiz diyorlar korkusuzca. Küçücük çocuklar, Filistin davasında haklı olduklarını tüm dünyaya haykırıyor. Zafer inananlarındır sloganlarını atıyor. Bir anne; vatanını, toprağını ne olursa olsun bırakmayacaklarını, ölüme hazır olduklarını, çoluk çocuk Allah’a adandıklarını, İsrail’in zulmünden Rablerine sığındıklarını açıklıyor. Elindeki taş ile masum bir çocuk; bizim önümüzdekiler şehit olur, arkasından biz öne geçeriz, bizi yıkamayacaksınız, diyerek İsrail’e tüm azametiyle kafa tutuyor. Küçücük bir kız çocuğu, henüz yeni dili dönse de kelimelere, kendinden emin bir şekilde; tüm dünya İsrail’i desteklese dahi Allah bizimle olduktan sonra zafer bizimdir! Diyerek bağırıyor. İmanları kavi, yürekleri sağlam Filistin halkı direniyor, Allah’a dayanıp tevekkül ediyor. Ümitsizlik bataklığına saplanıp kalmıyor. Dünyaya unuttuğu değerleri hatırlatıyorlar.

Ya biz ne yapıyoruz? İşte tam burada düğümleniyor tüm sorular, cevapları bilinmezliklere, girdaplara saplanan çözümler… Onlar şehit oluyor, peki ya sen mümin kardeşim, sen ne yapıyorsun? Özeleştiri yapmanın kendini silkelemenin zamanı geldi de geçiyor. Haydi, uyan artık derin uykundan, gaflet bataklığından çık artık. Elinde olanı yapman gerektiğini unutma! Boykot, zulmü duyurmak, mazluma destek olan her ne varsa ve ne gerekiyorsa korkusuzca harekete geçmen gerek. Mahşer meydanında o kara gözleri ile masum bir yavrunun; biz zulme uğrarken sen nerede idin ey mümin? Nerede idin ey insan? Sorusuna muhatap olmak istemiyorsan, eğer insansan ve insan kalmak istiyorsan buna mecbursun…

                                                Vurulup ömrünün ilkbaharında,

                                                Kanından çiçekler açar yanında,

                                                Cümle şehitlerin omuzlarında,

                                                Bir sabah gelecek kardan aydınlık!