Ahmet Taştan yazdı

İsrail’in zulmü devam ederken acılarımızın dinmesini ve meseleye alışkanlık kazanmayı hiç istemiyorum. Filistin’e destek konusundaki her türlü çalışmaları canı gönülden destekliyor, onları paylaşıyor ve bu konuda üstün gayret edenleri çok takdir ediyorum.

Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan çalışmalar çok değerli. Çünkü gençler ellerine aldıkları, affedersiniz elinden bırakmadıkları telefonlarında her konuda fikir sahibi olabilirken bir sürü yanlış bilgiler de elde ediyorlar.

Onlardan birine "senin öğrendiğin yanlış bilgiler!" deyiverseniz “haklısınız, peki doğrusunu nereden öğrenebilirim” demezler. De ne derler? “Belki sizin öğrendiğiniz bilgiler yanlıştır!” o zaman ağzınız açık kalabilir. Büyüğüne cevap verdiği için mi üzülesiniz yoksa sizin bilgilerinizi sorguladığına mı?

Kendi evladınızın rahatlıkla böyle söylediğini düşünün. Diğer öğrencilerin kanaatlerini değiştirecek bir sürü çalışma yaparken nasıl zorlandığınızı da hissedersiniz.

Tam burada sizin karşınıza güzel örnekler çıkıverir. Çünkü ihtiyacınız vardır böyle konularda güzel bir örneğe. Kulak verirsiniz usvetün hasenetün diye ifade edilen güzel örneklere. Allah (CC) bizden önceki topluluklarda Hakkı hakikati yaymak üzere çaba sarf etmiş seçkin peygamberlerinin düştüğü sıkıntı ve eziyetlere sabreden, güzel örnek diye tarif ettiği İbrahim Peygamber vardır mesela.

 “İbrahim de ve onunla birlikte olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır...” Mümtehine suresi 4. ayet-i kerimede gözlerimizin önüne serilen Hz. İbrahim’in örnekliğine dikkat çekmek lazım.  Allah’ın gönderdiği elçiler her dönemde ve her açıdan gönlümüzü rahatlatan tavırlar sergilemişlerdir. Değil mi ki onlar seçilmiş, değil mi ki onlar hak davada en büyük zorluklara katlanmış, değil mi ki onlar hiçbir engel karşısında yılmamış, yine değil mi ki Allah’ın huzuruna vazifelerini ifa etmiş olarak dönmüşler... Tabii ki onları örnek almak lazım.

Akıl, der ki insana, varılmak istenen menzil aynı ise yol boyunca göreceklerin de aynıdır. Dolayısıyla Hz. İbrahim’in kendi kavmi içinde peygamberlerine inanmayanlar için söylediği söz ile başlayalım örnek almaya.

Putlara tapan bir toplulukta Allah’ın birliğini haykıran, ve putlara her türlü reddiyeyi sunan bir peygamberden bahsediyoruz. Tevhid akidesini zıttı olan bu şirk inancı reddetmek o gün hem topluma karşı gelmek hem de yönetime karşı gelmek demek idi.

Bu direniş boyunca başlarına gelen her türlü eziyet ve sıkıntıya "Elhamdülillah, elhamdülillah" diyerek şükür ediyorlar.

Bugün vefat yıldönümünü aldığımız Mehmet Zaid Kotku  (rahmetullahi aley) de son sözlerini söylerken "Büyük iş Allah’ın rızasını kazanmak, büyük iş Allah’ın rızasını kazanmak" demişti.

Dev bir ateş çukuruna mancınıkla fırlatıldığında Hz. İbrahim’in gösterdiği sabır ve samimiyet imtihanını hatırlayarak  Gazze direnişindeki samimiyet ve sabır imtihanını denkleştirebiliriz. Ateşe yanma ve yakma gücü veren Cenab-ı Allah, vakti geldiğinde Halil yani dost İbrahim’e karşı "soğuk ve selamet ol" emrini veriyor. Ve böylece ateş gül bahçesine dönüşüyor.

Acaba bir avuç Müslüman Gazzeli, kafirler karşısında hangi güzelliklere muhatap oluyor? Keşke diyorum atom parçacıklarına "patladığın zaman her tarafa zarar ver" emrini veren Allah, o parçacıklara da İbrahim’in ateşine vermiş olduğu emir gibi bir emir verse!" Tabii biz aciz kullarız. Bunca büyük acıyı kaldıramıyoruz. Belki haddimizi aşarak Nuh peygamberin dediği gibi “Oğlum benim alemdendi Ya Rabbi” diyoruz. Allah (CC), Nuh (as)’a “O senin o ailenden değildi.” der ve cahillerden olmamasını tavsiye eder.

Bizler kucağında kardeşini taşırken gökleri titretecek çığlık atan küçük kızı gördük, ciğerimiz parçalandı. Hastanede hastalara yetişemeyen doktorların feryadını dinledik, aklımız başımızdan gitti. Evladına sarılıp onunla konuşan sedyedeki anneyi gördük, kahrolduk.

Fakat fakat samimiyetimiz de bir eksiklik olmalı. İmanımızda bir zayıflık olmalı ki imtihan ağır geçiyor. Elimiz kolumuz bağlı sadece izlerken gönlümüzün titremesi aklımızın sarsılması yeterli gelmiyor demek ki. Her şeyi tüketen bu çağın anlayışı acaba acımızı da mı tüketti? Birkaç gün devam edecek sonra her şey eskisi gibi mi olacak.

Yusuf (aleyhisselam)'ı kuyulardan sarayın içine gönderen hikmet-i İlahi acaba bugün Gazze’deki mücadelede neyi murad ediyor. "Emperyalizmin ele geçiremediği tek ülke Gazze imiş"diyenler hakikati mi haykırıyorlar? Onların cesareti dünyamıza çağımıza gerçek bir mücahit gerçek, bir kahraman hediye ediyor. Bir şeylerin başlangıcı ve bir şeylerin sonucu olacak bu muazzam olay bakalım ne ile sonuçlanacak?