Yabancı bir arkadaşıma Kur’an Müslümanlığından bahsediyordum. O da bana “Kutsal Kitabınız Kur’an değil mi? Neden ayrıyeten böyle bir akım var, diğerleri Kur’an’a iman etmiyor mu?” şeklinde bir cevap verdi. Bende ona Kur’an Müslümanlarının olaya bakış açısını anlatmak için Bakara 159. Ayeti okudum:  “Kitapta insanlara açıkça gösterdikten sonra indirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.” Sonucunda ise bu hususu kaleme almaya ve Kur’an Müslümanlığının tarihsel kökenlerini objektif bir biçimde incelemeye karar verdim. Zira ortalıkta dolaşan binlerce asılsız kuruntu var. Hangi tarafta olursak olalım, hakikati aydınlatmak için bu kuruntulara karşı durmalıyız. Kur’an Müslümanlığına karşı duracaksanız bile onun ne olduğunu bilmeniz gerekmektedir.

Sözün ortasından giriş yapacağım: Kur’an Müslümanlığının; mezheplerin ve hadislerin topyekûn bir reddiyle, peygamberin yokluğunu sağlamakla yahut peygamberin İslâm’dan uzaklaştırılması gibi iddialarla uzaktan yakında hiçbir alakası yoktur. Kur’an Müslümanı, tefsire de karşı değildir ve kimseyi tekfir etmez.

Kur’an Müslümanlığı; dini kibre, “cennet benimdir ve oranın yasalarını benden öğrenebilirsiniz” diyenlere, “Allah ile yakınlaşmak istiyorsanız himayeme başvurmanız gerekmektedir” diyenlere, ahireti kendi kuruntusuna göre düzenleyenlere, peygamberi bir devrimci olarak değil de mücadeleden kopuk bir ilah şeklinde göstermek isteyenlere, dinden rant sağlayanlara ve dini zalimle bir mücadele aracı olmaktan çıkarıp bir afyon haline getirenlere karşı bir mücadeledir. Bu bakımdan Kur’an Müslümanlığı; Kur’an’ı ve peygamberin beşeriliğini (Ahkaf/46:9)/ Kur’an’ın ışığı altında peygamberin hayatını öne çıkartarak zalim ve ruhbana karşı mücadeleyi örgütlemekle ilişkilidir.

Haricilerin yaptığı onlarca hata olabilir ancak onları Kur’an Müslümanlığının ilk öncüleri olarak görebiliriz. Burada odaklanmamız gereken onların temel motivasyonları olacak.

Ardından bizi her Müslümanın ağzından öve öve düşüremediği Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd karşılar. Burada bir felsefe metnine iştirak etmeliyiz: Rüşd’ün öğretmeni İbn Tufeyl ile Sina’nın katkıda bulunduğu Hayy bin Yakzan adlı metne yönelmeliyiz. Bu romanda, uyanık oğlu Hayy; Hz. İbrahim gibi hiçbir yardım yahut kaynak olmadan sadece kendi aklıyla Allah’ı ve aklın kanunlarını bütünüyle yapayalnız olduğu bir adada bulmuştur.

Dikkatinizi çekerek başlıyorum bu paragrafıma zira bu metnin Kur’an Müslümanlığı ile ilgisi burada başlıyor: Hayy, akıl sürecinin ardından insanlarla iletişim kurar ve bir yolunu bularak kente ulaşır. Burada insanların ibadetlerinden ve genel yargılarından ona bıkkınlık gelir. İşte burada Hayy’ın tek mürşidi ve önderinin akıl olduğu sağlamlaşır. Hayy kendisine başka bir kurumu(ruhban, aristokrasi ve toplum gibi) önder görmez.

Hayy bin Yakzan çok karmaşık bir metindir ancak işte büyük fotoğraf olarak bizi şu karşılar: İbn Sina, inananı akletmeye ve böylelikle ruhbana-aristokrasiye karşı gelmeye çağırır. Onun da tek başına düşünebileceğini ve Allah’ı bulabileceğini vurgular. İşte bu bahsettiğimiz, Kur’an Müslümanlığının en temel motivasyonudur.

Ardından bizi Mehmet Akif Ersoy karşılar. Bir mütefekkir olarak Ersoy, Safahat’in bütününde mücadeleden, hareketten (Nurettin Topçu, Akif’in bu fikirlerini geliştirerek tekrardan bize sunacaktır), ruhtan yoksun ibadetlerden ve bunlarla dolu bir din anlayışına karşı bir mücadele yürüterek Allah’ın asıl kanunlarına yani Kur’an’a dönmeye çağırır bunu da Aklını kullanarak ve Vahyin ışığıyla yapar. Toplumun her tarafına yayılmış dini dogmalara, insanı sömürmeye çalışan evliyalara ve onları hayattan koparan ibadetlere karşı savaşır Mehmet Akif Ersoy. İstiklal Marşı da bu savaşın en nadide ürünüdür.

Böylelikle şunu sanırım anlamış olduk: Kur’an Müslümanlığı, 21.yahut 20. Yüzyılda insanların kaygılarından yahut farklı etkenlerden ortaya çıkmadı. Yüzyıllardan beri, hatta peygamberin vefatından bu yana dini otoritelere ve onların sarsılmaz sanılan yargılara karşı mücadele verenler oldu ve olacak. Bu insanları Kur’an Müslümanlığı çatısı altında anmanın doğru bir tarihi tasnif olacağına inanıyorum.

Allah bizleri hamasi duygulara kapılıp gerçeği göremeyenlerden etmesin.