Hasan TÜRK’ün öğrencileriyiz biz, çok emeği var üzerimizde Allah ona rahmet eylesin. İlgiyle şefkatle yetiştirdi bizi... 

Küçücük sınıflarda otuz civarı öğrenciyle tek tek ilgilenir, hem öğretim, hem disiplin ve terbiye yönüyle üzerimize titrerdi… 

Yaklaşık altı kilometrelik yolu yürürdük her sabah, akşama dönerdik evlerimize. Bu güzergâhta çok hikâyemiz var, yaz kış yaşadığımız travmalar, türlü muziplikler, yaramazlıklar var her biri ayrı bir senaryo… 

Bir paket sigara afartlardı arkadaşlar Ferhat kumaşın dükkânından, hores ırmağına iner, gizlice içerdik mesela. Ertesi sabah huzurdaydık tek ayak üstü, Emine görmüş uzaktan, yetiştirmiş Hasan öğretmene dedektif gibi.. Veyahut bir büyük kavga, “dereluk” gurubuyla, Kondu tayfası biz.. Teneffüslere sığan futbol müsabakamızın sonucuna matuf bir çatışma, ertesi sabah yine huzurda sıra dayağı… Gammazlayan yine Emine… Allah selamet versin, “demoklesin kılıcı” gibi üzerimizdeydi gözleri…

Sınıfımızın en iriyarı, en kabadayısıydı İbrahim… Cüssesinin avantajına binaen kendi çapında bir otorite de kurmuştu doğrusu… Birçok kavgayı o yönetmiş, başarılı da olmuştu zaar. İyi arkadaştık, benlik bir sorun yoktu, akrabaydık ayrıca… Hikâyemin ikinci kahramanı Hasan… Lakabıyla söyleyeyim Selağa’nın Hasan, yakın dostumdu. Arkadaştan öteydik. Çok zekiydi, çok cesaretli, adaletli, bir güzel insandı, hala da öyle… Öpüyorum yanaklarından… Öğretmenimiz de farkındaydı bu halin ki, ayrı alaka göstermişti bize… Ben, Hasan Cansız ve Mehmet Çıkrık gözdesiydik onun. Nitekim beşinci sınıfta yatılı okul sınavlarında Çaykaranın ve hatta Trabzon’un en başarılı öğrencileri arasındaydık. Nasıl bir tercih yöntemi vardı bilemiyorum ama Çanakkale Parasız Yatılı ortaokulu-lisesini kazandık… Mehmet gitti, biz kaldık, kıyamadı, göndermedi babalarımız… 

Hasan CANSIZ’ı anlatıyordum... Birlikte yürürdük çoğu zaman okul yolunu, bizden büyükler de vardı, küçükler de, onlarca çocuk yollardaydık… İbrahim sürekli sataşırdı Hasan’a, tokat atardı, tekme atardı,  bildiğin akran zorbalığıydı yaptığı… Bulaşmamak için ya erken çıkardık yola, ya geçe kalırdık bilerek… İbrahim’in kabadayı tavırları, kibirli halleri, gün geçtikçe çekilmez oldu doğrusu…. 

Günlerimiz böyle gelir geçer, bir alışılmış çaresizlik boyutunda ilerlerken, bir gün, yine okul yolunda, tam da “Oturacaklar” mevkiinde oyalanırken biz, geldi İbrahim... Yanında Mangana ekibinden çocuklar vardı... Aynı çetenin (!) elemanlarıydık aslında, kimseyle husumetimiz de yoktu ya, Hasan’a takıntılıydı işte… Geçti önüne Hasan’ın… Sağından seğirtti, geçirmedi, solundan seğirtti, geçirmedi Hasanı… Bir tokat attı en son, Hasan tuttu elini, yumruk salladı İbrahim, koluyla engelledi… Kısa bir mücadeleden sonra hepimizin gözü önünde bir Hasan fırtınası esti, gözlerimize inanamadık… Yere yatırdı, evire çevire dövdü İbrahim’i. Ayırdık nihayet, kan revan içinde ağzı, burnu…. 

Sonrasında iyi de arkadaş oldular ya, o rahatsız edici atmosfer, o gergin ortam kalktı ortadan, suhuletle geçti son yıllarımız… İbrahim de duruldu, çeki düzen verdi kendine, Hasan da özgüvenine kavuştu yeniden, cesaretiyle hakkaniyetiyle, adaletiyle devam etti hayat mücadelesine… 

Hep büyüdük, dağıldık sağa sola… İbrahim rahmetli oldu, beyin tümörü varmış, uzun yıllar çekti ondan. Her namazda duam var ona, taksiratını affetsin Allah… 

Hasan, rızkını inşaatlarda aradı, çalıştı, yıprandı…  İzmir’de hatırlı bir müteahhit şimdi… Çok seviyorum onu, Allah ona sağlık versin, selamet versin….

……..

Dün akşam TRUMP efendinin başkanlık devir teslim törenini canlı izledim. İbrahim’im beni affetsin, zinhar kastım onun şahsı değil ama, öyle bir çağrışım yaptı işte bende…

Öyle bir ukala, öyle kibir dolu, öyle kabadayı hareketler ki, yumruklarımı, dişlerimi sıkarak dinledim… Dünyanın sahibi, kâinatın (haşa) efendisi tavırlar, artistikler, bi haller…. 

Amerikan emperyalizmini özetledi övgüyle, sonra kendini, çevresindeki zenginleri şişirdi, sonra aşağıladı herkesi… Dünyaya çeki düzen(!) verme ideali yetmedi, Mars’a da el attı bir çırpıda, babasının çiftliğiymiş gibi…

Bir soykırımcı haham konuşturdu, yüzsüzce dinlediler, alkışladılar ardından… Sonra bir protestan, ardından bir katolik, ağlak ağlak vaaz verdi… Körler sağırlar misali eğlendiler… 

Müslüman bir din adamı konuşamadı mesela, Gazze’li mazlumların hikâyesini, dünya tarihinin en büyük mezalimini suratlarına çarpar diye korktular anlaşılan…

……

Allah’ın en sevmediği insan, kibirli insanmış, öyle duyduk, okuduk… Bu kibir ehline, er-geç haddini bildirir bir mübareğin eliyle, bekliyorum… 

Çıkacak bir Hasan, evire çevire pataklayacak, bu şımarık, bu hadsiz, bu dünyaya tepeden bakan evangelist tayfayı. Kafa göz yaracak Hasan, göreceksiniz… Dayağı bizden yiyecek İ.trail’i Amerika’sı hissediyorum….

….

Ha bir de Melani’nin şapkası var… 

Pek yakında moda olur, üretilir, satılır, görürsünüz... Üzerine saatlerce canlı yayınlar yapılır, makale yazılır,  gaye de o değil mi zaten?...

Adam zengin, adam tüccar, adam şovmen… Karısı modacı, karısı manken…. 

Bizdeki de züğürdün çenesi işte…