Ağır misafirlerinin olduğu muhabbet meclisinde aşık Yunus’un bir şiirini daha yorumlayacaktı kır saçlı edebiyatçı. Girizgah cümlelerinde, şiir yorumlamalarına şerh deniliyordu biliyorsunuz, hatırlatmasını yaptı. Şiir şerhleri konusunda yüksek lisansını tamamladığı için kendisini yeterli görüyordu kısmen.

Şiiri açıklamak, kelimelerin sadece Türkçe manasını vermek değildi elbette. Bir de şairin yetiştiği kültürel ortama ve dile de vakıf olmak gerekirdi, yani tasavvufa. Zira önündeki dizeler, asırlardır müminlerin dudağına bal çalan Emre’m Yunus’a aitti.

Şiirin hepsini okuyuverdi, dinleyen gönüller mest olsun diye. Ardından liseli gençlere “dizelerde hangi edebi sanat daha çok kullanılmış?” diye sordu. Tatile çıkan beyinler, bir anda edebiyat kitabının sayfalarını karıştırdı ama çok uzakta kalmıştı şiir, edebiyat, sanat, kültür.

“Bir dem gelir” çok tekrar edildiği için tekrir sanatı yapılmış, dedi ve üzerinde fazla durmadı.

Bir sonraki soru daha zordu: “Şiirin bütününde nasıl bir anlam var? Yani genel olarak ne demek istemiş şair? Dinlemek üzerine kodlanmış zihinler, sınav moduna alışamadılar bir anda. Kır saçlı, Hz. Peygamberin (sav) soru yöntemiyle dikkatleri toplamasını anımsadı böyle yapmakla. Biliyordu ki sorunun cevabını şiiri açıklayınca çok iyi anlayacaklardı. Dere görünmüş, paçalar sıvanmıştı. Vira bismillah, dediğinde şiir akmaya başladı.

“Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur.

Bir dem gelir şâdân olur, bir dem gelir giryan olur.”

Aşık Yunus, göğüs kafesinde yürek diye konulmuş et parçasının ruh kısmına gönül diye anlamlandırıldığını bilenlerden. Kalp kelimesi Kur’an-ı Kerim'de genellikle “öz” manasına kullanılır.  Gönül de bu anlamlara yakın bir manada kullanılır. İnsan genellikle kendi özünü kasteder yani kendinden bahseder .

Bu gönlü veren, alemlerin rabbi olan Allahu Teâlâ’dır. Bir nesnenin kaynağını, bânisini, sahibini bilmek ve bildirmek bilinçli olmanın, usul  bilmenin en temel çıkış noktasıdır. “Bende bir gönül var” dememiş, yani hakikati gizlememiş.

“Ha demeden hayran olur” ibaresi Türkçemizde “leb demeden leblebi denileceğini anlamak” gibi bir manada kullanılmıştır.

“Hayran olmak” önemli bir haldir. İnsanı, durup düşündürür. İnsan, dikkat kesilir ve tefekkür etmeye yönelir, algılarını açar, hikmetli düşüncelerini besler. “Hayran olmak” bağlanmayı da tetikler. Bunun ardından, benzeme yani onun gibi olma halini de çağrıştırır.

Lakin “hayran olmayan” üstünkörü bakar, sıradanlaştırır her şeyi. İncelikleri fark etmez ve körleşir. Böylece gönlü gaflet girdabında döner durur.

Hayran olan bir gönül, insanı yani sahibini kıymetli yapar, ufkunu genişletir. Böylece kendini ve tabiatı ve dahi nesneleri hissederek Yaradana yönelir. Tabii durduğu yerde duramayan, capcanlı olan gönül yanar döner oluşuna şairimiz de işaret eder.

AHMET TAŞTAN