Özer Yılmaz'ın Köşe Yazısı
Ülkelerin değişim, dönüşüm ve gelişimi, milli bir siyaset belgesine bağlı değilse yöneticilerin duruşuna göre ülkenin dünya ülkeleri içinde ki konumu şekilleniyor. Bir zamanlar komşularla sıfır sorun politikası uygulanacağı ifade edilmiş, bu duruşun ülkemizin gelişimine büyük katkı sunacağı söylenmişti. Ne yazık ki bu görüşün hâkim olduğu bir ortamda ülkemiz bütün komşu ülkelerle tarihinin en kötü komşuluk ilişkilerini yaşamaya başlamıştı. Ülkeler arası gelişmelerin insani boyutta hayat bulup bulmadığını anlamak için ülkelerin uyguladıkları politikalara bakmak yeterli olacaktır.
Ülkemizin başına öylesine planlı çorap örüldü ki zaman geçtikçe planlar gözden geçirildikçe örülen çorabın ne denli tehlikeli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Bir zamanlar ülkemizin ve komşu ülkeler arasında kaçak geçişleri önlemeye yönelik sınır boyunca koordinatları yetkililer tarafından bilinen güvenlik amaçlı döşenmiş mayınlar vardı. Öyle yaptılar, böyle yaptılar gerek uluslararası strateji uzmanları gerekse sözüm ona ülkemizdeki her şeyi çok bilen yorumcular sınırlardaki mayınların insani olmadığını, ülkenin en verimli topraklarının bu alanlar olduğunu ve bu alanların ekonomiye kazandırılması gerektiğini hem yazılı hem de görsel basında allayarak pullayarak Türkiye’nin gündemine soktular. Ülkemizin uzun soluklu güvenliğini tehdit edecek mayınlı alanlar bir bir temizlendi. Temizlenen alanlarda tarım yapılmasını ve ülkenin ekonomisine katma değer katması beklenirken, işler umulduğu gibi gitmedi. Mayınlı alanların temizlenmesi emperyalist devletlerin bazı ülkelere çökmek için yapmış oldukları plan olduğu, bu planın gerçekleşmesi için bir operasyon yapılması için bu mayınlı alanların temizliğinin yapılması gerektiği sonradan belli oldu.
Demokrasi getireceğiz diye girdikleri Irak’ın durumu savaş sonunda acınacak duruma düştü. Orada açgözlü emperyalist devletlerin iştahını kabartan petrol kaynağı vardı ve o kaynağa bazı şeyler bahane edilerek çökmek daha mümkün olacaktı ve öyle de oldu. Saddam rejimini yıkmak için kitle imha silahı var diye Irak’a operasyon yapıldı. Irak’ta Saddam rejimi yıkıldığı gibi ABD askerleri tarafından Iraklı kadınların namusuna helal getirildi, babası belli olmayan birçok çocuk dünyaya geldi. Petrol kaynakları hırsız emperyalist ülkeler tarafından resmen çalındı. Ülkenin hem toprak bütünlüğü, hem de ekonomik bağımsızlığı paramparça oldu.
Suriye’ye ise DEAŞ var bahanesiyle operasyon çekildi. Suriye’de yapılan operasyon neticesinde mayından arındırılan sınır bölgesinden Suriyeli görünümlü ama hangi devlete ait olduğu ve sayısı ne kadar olduğu bilinmeyen düzensiz göçmenler ülkemizi istila etmeye başladı. Bu yetmezmiş gibi sığınan bu insanlara vatandaşlık verildi. Ülkemizin başına öyle bir bela sardılar ki atsan atılmıyor satsan satılmıyor.
Güya Türkiye NATO üyesi, bu teşkilata üye olan devletlerin güvenliği aynı zamanda bütün teşkilatın güvenliği kabul ediliyor. Bu kural her ne hikmetse Türkiye Cumhuriyeti olunca her zaman rafa kaldırmak mümkün ve öyle de oldu. Nihayet DEAŞ bahane edilerek ülkemizin bütünlüğüne zarar verici terör faaliyetleri özellikle müttefikimiz denilen ülkeler tarafından desteklendi. Ülkemizin sınırları adeta kevgire döndü.
Sınır namus ise ülkemizin sınırlarından geçmek isteyen düzensiz göçmenlerin geçişine ve sığınmacıların ülkenin her yerine sorgusuz sualsiz gitmelerine asla izin verilmemeli. Bayram için veya herhangi bir nedenle ülkesine gidenler geri alınmamalı, olaylara karışanlar derhal sınır dışı edilmeli ve ülkemizde iş yapmak isteyenlere şehirlerin demografik yapısı bozulmayacak şekilde geçici oturum izni verilebilmeli. Vatandaşlık almak isteyenlere, illa da vatandaşlık verilecekse Avrupa ülkelerinin uyguladığı kurallara göre vatandaşlık verilmeli. Düzensiz göçmen girişi ülkemizin demografik yapısını gittikçe aleyhimize bozuyor. Bu ülkemize verdiği zararın görünen yüzü, ileri de telafisi olmayacak olaylar da ülkemizin başına gelebilir.
Ülkemizin milli güvenliği, milli bir belgeye bağlı olması gerekiyor, yönetici pozisyonunda bulunan insanların iki dudağı arasına bırakılacak kadar önemsiz bir durum değil. Nihayetinde yöneticilerin uz görüsü ülkelerin bulunduğu ligi belirliyor.