Murat Altın yazdı

Görev yaptığı illerde "Süper Vali" ve "Efsane Vali" olarak hatırlanan merhum Vali Recep Yazıcıoğlu, ölümünün 20. yılında anılıyor

RECEP YAZICIOĞLU

Halen saygı ve sevgiyle yad edilen Yazıcıoğlu, 2 Haziran 1948'de Trabzon'un Köprübaşı ilçesinde dünyaya geldi. Yazıcıoğlu, lise eğitiminin ardından kazandığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İlk görevi için 1968'de Aydın'a giden merhum Vali, burada bir dönem kaymakam vekilliği yaptı.

Yazıcıoğlu, buradaki görevinin ardından 1971-1984 arasında sırasıyla Kalkandere, Bahçe, Hamur, Ayvacık, Kırıkhan, Alaca, Akçakoca ilçelerinde kaymakamlık görevinde bulundu. 1975 yılında da asteğmen olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığında askerlik görevini tamamladı.

SÜPER VALİ

Daha sonra "Süper Vali" olarak tanınacak Yazıcıoğlu'nun vali olarak atandığı ilk görev yeri Tokat oldu. Yazıcıoğlu, 1984 yılında Tokat Valisi olarak göreve başladı. O dönemde Türkiye'nin en genç valisi unvanına sahip olan Yazıcıoğlu, yaklaşık 5 yıl burada görev yaptı.

Yazıcıoğlu, eğitim ve sağlık alanında yaptığı önemli işlerle dikkati çekti. Farklı hizmet anlayışıyla öne çıkan Yazıcıoğlu, ilk görev yerinde "Yılın Bürokratı" seçildi.

Yazıcıoğlu'nun yolu 1989'da yeniden Aydın'a düştü, ilk görev yerine bu kez vali olarak atandı. Kentin tarım ve ekonomik potansiyelini değerlendirmek üzere çaba sarf eden Yazıcıoğlu, özellikle kent için önemli bir değer olan jeotermalin en iyi şekilde kullanılması için çalıştı.

ERZİNCAN'DAKİ DEPREMİ

Yazıcıoğlu, jeotermalle ilgili projesini hayata geçiremeden 1991 yılında Erzincan'a atandı. Erzincan'da da adından söz ettiren Yazıcıoğlu, 13 Mart 1992'de Erzincan depremini yaşadı.

"Süper Vali" binlerce binanın ağır hasar gördüğü kentte yaşayanların yaralarının sarılmasında büyük emek harcadı. Vali Yazıcıoğlu, 30 yıldır yapılamayan köprünün yapılmasına ön ayak olmasıyla bölge halkının büyük sevgisini kazandı. Yazıcıoğlu'nun bu konudaki çalışmaları dizi ve filmler ile romana da konu oldu.

TRAFİK KAZASI

Erzincan'da 9 yıl görev yapan merhum Vali, 1999 yılında merkez valiliğine getirildi.

Yazıcıoğlu'nun son görev yeri ise Denizli oldu. Denizli Valisi olarak 2003 yılında göreve başlayan Yazıcıoğlu, 2 Eylül 2003'te Eskişehir-Ankara kara yolu üzerindeki Temelli Mahallesi yakınlarında trafik kazası geçirdi. Yaralanan Yazıcıoğlu, 8 Eylül 2003'te hayatını kaybetti.

Cenazesi Aydın'ın Söke ilçesinde toprağa verilen Süper Vali'nin cenaze törenine on binlerce kişi katıldı.

Merhum Yazıcıoğlu'nun ismi, birçok şehirde okullarda, caddelerde, hastanelerde ve köprülerde yaşatılıyor.

KARDEŞİ KONUŞTU

Mustafa Sait Yazıcıoğlu, AA muhabirine, ağabeyinin her zaman görevinin bilincinde olduğunu belirterek, bütün işlerini hak ve hukuk gözeterek yaptığını söyledi.

Ağabeyinin eksik gördüğü bazı noktaları çekinmeden söylediği için zaman zaman eleştirildiğini anlatan Yazıcıoğlu, şöyle devam etti:

"Gecesini gündüzüne kattı. Çalıştığı her yerde bu doğrultuda görev yaptı. Hem çalıştı hem üretti. Bunları da topluma mal etmeye çalıştı. Çok fazla yüksek sesle konuşur ve eleştirirdi. Bazen devletin bir kısım uygulamalarını da eleştirirdi. Yani sistemi eleştirirdi. Neden eleştirirdi? Çünkü toplum yararına bir kısım şeylerin düzelmesi gerektiğini o zamandan itibaren söyleyen biriydi. Özellikle mahalli idareler konusunda çok söylerdi. Mahalli idarelere yetki verilmesi gerektiğini söylerdi. Sürekli bir bürokratik yazışma olmasın isterdi. Milletin, bir nevi sözcülüğünü yaptı. Bu farklı bir üsluptur."

Yazıcıoğlu, ağabeyinin yaptığı çalışmaların halka yansımasının güzel olduğunu belirterek, "Ölümünün üzerinden onlarca sene geçti ama hala özlemle ve rahmetle anılıyor. Bu herkese nasip olacak bir durum değildir. Karşılıksız olarak yapılan hizmetin karşılığıdır." dedi.

Onu çok özlediğini vurgulayan Yazıcıoğlu, "Zaman insanların acılarını hafifletir ama hiçbir zaman söküp alamaz. Onu özlüyoruz. Onunla sık sık görüşür dertleştirdik. Onun görevde olduğu dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı görevinde bulunmuştum. Bunaldığım zaman dertleşecek birini arardım. Ağabeyimle bunu çok yapardık. Ne zaman sıkışsak, birbirimizi arar görüşürdük." diye konuştu.

Merhum valiyle ilgili unutamadığı bir anısını paylaşan Yazıcıoğlu, şunları anlattı:

"Diyanet İşleri Başkanıyım, dönemin başbakanı Yıldırım Akbulut. Onunla bir görüşmemiz vardı. Görüşme uzayınca dışarıda siyasiler bekliyormuş. Özel kalem birkaç sefer geldi, Başbakanı haberdar etti. Başbakan içeri gelmelerini söyledi. Ben kalkacağımı söyleyince 'biraz daha otur' dedi. İçeri giren milletvekilleri de kendi aralarında konuşuyorlardı. Birisi yüksek sesle 'Bir vali de böyle söyler mi' gibi bir laf etti. Yıldırım Bey bir şeylerle meşguldü. Kafasını kaldırdı. 'Kim o vali, ne söylemiş' dedi. Milletvekili de 'Efendim Aydın Valisi…' deyince Yıldırım bey, 'O söyler...' deyip işine devam etti. Yani bir başka vali olsa sanırım 'Neden söylemiş, nasıl olmuş bakın bakalım' diye söylerdi. Bu diyalogu hiç unutmam."

"Onun ölümünün normal olduğunu düşünmüyorum"

Selma Özcan da evin en küçüğünün kendisi, en büyüğünün de merhum Recep Yazıcıoğlu olduğunu belirterek, birlikte çok zaman geçirdiklerini, suyu ve rafting yapmayı çok seven ağabeyinden yüzmeyi öğrendiğini söyledi.

Özcan, "O benim, ağabeyim, annem, babam her şeyimdi. Her gittiği yerde bir sürü iş yapardı. Sonra da arkasından bir sürü şey söylenirdi ve onlarla uğraşmak zorunda kalırdı. Kaldığı yerlerde çok büyük izler bıraktı. Onu çok özlüyorum. Beni çok severdi. Onun ölümünün de normal olduğunu düşünmüyorum. Dümdüz yol. Onun normal şekilde öldüğüne inanmıyorum. 3-4 şeritli bir yol. O yolda araba takla atacak, hiç olası bir şey değil. O yolda araba takla atmaz. Suikastti, başka bir şey değildi."

OĞLU KONUŞTU

azıcıoğlu'nun oğlu, iş insanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, eylül ayının aileleri için her yıl hüzün ayı olduğunu, bu ayda acılarının tazelendiğini söyledi.

Merhum babasının çeşitli vesilelerle her yıl hatırlanarak rahmetle yad edildiğini ifade eden Yazıcıoğlu, vefa anlamında, kıymetli, topluma mal olmuş insanları unutmamak gerektiğini belirtti.

Babasının farklı bir kişilik olduğuna dikkati çeken Yazıcıoğlu, "Öncelikle dürüstlüğünü, samimiyetini ön plana koymak lazım. Ailesi, evladı olarak biz de bu özellikleri taşımaya çalışıyoruz. Ticaretle uğraşıyorum. Ticarette dikkate almam gereken şeyler de rahmetli babamdan aldığım değerler. Bu değerlerin başında dürüstlük ve samimiyet geliyor." dedi.

"Farklı diyoruz ama olması gereken bir idareci"

Yazıcıoğlu, babasını değerlendirirken o dönemin koşullarını dikkate almak gerektiğini vurguladı. O dönemde babasının yaptıklarının ve söylemlerinin insanlara farklı geldiğini anlatan Yazıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gün geçtikçe aynı anlayışa sahip valilerle karşılaşmıyor değiliz. Onları da bir tarafa koymayalım. Artık insanlarla diyalogları daha samimi, daha sıcak valilerimiz var. Eskiden valilere ulaşılması bir nebze daha zordu. İlin en tepesinde duruyorlardı. Rahmetli babam bunu yıktı. Ona farklı diyoruz ama olması gereken bir idareci. Vatandaştan kopuk, sadece vilayetten konutuna giden, sorun çözmekten ziyade sadece dinleyen valilere o dönemde o kadar alışılmış ki yakınlığı, sıcaklığı, vatandaşla olan ilişkisi, sorunları bir an evvel çözmesi, elini değil, tamamıyla gövdesini taşın altına koyması, risk alması onu farklı kılıyor."

Babasının valiliği dışında da değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Yazıcıoğlu, esprili ve doğal bir kişilik olduğunu ifade etti.

Merhum Yazıcıoğlu'nun, "Ben tek başıma bir siyasi partiyim." ifadesini kullandığını anlatan Mehmet Kemal Yazıcıoğlu, "Siyasetçi değildi aslında ama ben onu vatandaşın aydınlanması için çalışan, mücadele eden biri olarak değerlendiriyorum. Merkez valiliği döneminde de Türkiye'nin her tarafına gidip, konferanslar, paneller verip insanları bilinçlendirmeye çalışan bir toplum lideriydi. Herkes tarafından sevilen ve benimsenen bir insandı. Genç kuşaklara bunu tekrar tekrar hatırlatmak lazım." ifadelerini kullandı.

Yazıcıoğlu, babasının "devletin valisi olmak, her kesime eşit mesafede olmayı gerektirir" üslubuyla görev yaptığını aktardı.

Valiyi iktidarın görevlendirdiğini ancak görevi aldığı andan itibaren her kesime eşit mesafe ve adaletle davranması gerektiğinin altını çizen Yazıcıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Rahmetli babamın en büyük özelliği buydu. Korkusuz bir adamdı. Vatandaşın, memleketin ülkenin hayrına ne gerekiyorsa sakınmadan, korkmadan, 'koltuğumu, görevimi kaybederim' gibi bir endişesi olmadan mücadele eden birisiydi. Söylem ve eleştirilerine rağmen toplumdan güç aldığı için uzun süre merkeze çekilmiyor, buna da hayret ediyordu. Nezaketli bir adamdı. Merkeze alındığı dönemde de küsmedi, herhangi bir dava açmadı. Sadece devletine, görev verenlere teşekkür etti ve 'Bana tahammül ettiler' dedi. Bu da ne kadar kıymetli olduğunun göstergesi olarak tarih sayfalarında, haberlerde yerini aldı. Her kesime eşit mesafede olan insanlar topluma mal oluyorlar. O yüzden herkes onu seviyor. 'Tek başına siyasi partiyim' demesinin sebebi şu. Topluma mal olunca, bilinince herkes yakıştırma yapıyordu. Acaba valilikten sonra siyasete mi atılacak? Söylemleri siyasi ve valinin ötesinde söylemlerdi. 'Ben zaten tek başıma bir siyasi parti gibi hareket ediyorum' diyordu."

Babasına valilik görevi döneminde siyasette yer alması için ciddi tekliflerin geldiğini ancak bu yönde bir düşüncesinin olmadığını dile getirdiğini anlatan Yazıcıoğlu, "Bence çok iyi bir siyasi figür olabilirdi. Siyaset bir taraftır. Siyasete girse taraf olacak mıydı, olmayacak mıydı bilemiyoruz? O dönem herkesin ortak değerlerinin sesi olacak insanlara ihtiyaç vardı." ifadelerini kullandı.

Erzincan ve Denizli'nin yeri onda ayrı

Babasının, Türkiye'nin en genç valisi olarak 36 yaşında ilk önce Tokat'a atandığını, ardından Erzincan, Aydın, merkez ve Denizli valilikleri yaptığını anımsatan Yazıcıoğlu, il, bölge ayrımı yapmadan devlete millete hizmet ettiğini vurguladı.

Babasının Erzincan'da 9 yıl görev yaptığını hatırlatan Yazıcıoğlu, "9 yıl uzun bir süreç. O dönemde Erzincan potansiyeli olan ama geride kalmış bir ildi. Onunla tekrar bilinir hale geldi. Özellikle spor alanları, rafting, yamaç paraşütü, doğa gezileri en önemli projeleriydi. O dönemde Erzincan depremi de yaşandı. Deprem onun büyük bir sınavıydı. Onu başarıyla verdi. Erzincan dönemi onun için zor ama keyifli bir dönemdir. Denizli Valiliği de onun için keyifliydi. Merkez valiliğinde sonra Denizli'ye gelmesi bundan önemliydi. Belli bir deneyime ulaştığı son noktaydı ama ömrü vefa etmedi. Erzincan ve Denizli'nin yeri ayrıdır onda." diye konuştu.

Trafik kazası

Yazıcıoğlu, babasının vefatına neden olan, Ankara'ya gelişinde geçirdiği trafik kazasının halen soru işaretleri barındırdığını ifade etti.

Kazanın ardından tüm süreçlerin detaylı şekilde irdelendiğini, aile büyüklerinin çok ciddi emek sarf ettiğini anlatan Yazıcıoğlu, şunları kaydetti:

"İleride bu toplum için bambaşka yerlerde olabilecek potansiyele sahip bir insandı. Bu potansiyeli taşıyan insanların ani ölümleri kafalarda soru işareti bırakıyor. Bu soru işareti bizde de var. İspat etme, kanıtlama şansınız yok. Hep karanlıkta kalıyor. Karanlık tarafın aydınlanması için bunun üzerine gitmek lazım. Biz elimizden geleni yaptık. Bu ülkeye büyük hizmetlerde bulunacak birinin en verimli döneminde trafik kazasıyla aramızdan ayrılışı enteresan geliyor. Kamuya mal olmuş insanların şüpheli vefatlarıyla alakalı net sonuç alınamıyor. Bu kaza da onlardan bir tanesi ve kafamızda ciddi anlamda soru işaretleri var."

Yazıcıoğlu, babasının görevlerinde koruma ve makam aracını çok tercih eden biri olmadığını da sözlerine ekledi.

YAZICIOĞLU'NDAN BÜROKRASİ DERSİ

Vali Yazıcıoğlu'nun, yıllar önce söylediği şu sözler ise adeta bugüne ışık tutuyor:

 

"Bürokrasi hastalığı; işi yokuşa sürmekten zevk alma, haz almadır. Bunun çok çeşitli örnekleri vardır. Öyle başladık bu işe, sonra el yordamıyla öğrendik. Birgün birisi eli cebinde langur lungur 'çıkar elini cebinden' dedim. 'Biz Almanya'da dairelere böyle giriyoruz.' diye karşılık verdi. 'Burası Almanya mı? Çıkar elini cebinden.' dedim. Sonra düşündüm; demek ki Almanya'da insanlara askerlik yaptırmak mı gibi bir ihtiyaç yok. Adam işini görüyor, işi görülüyor. Bizde öyle değil. Otur, kalk oturma, hiza, istikamet, emir, komuta. Bu komplekstir, aşağılık duygusunu tatmin etmektir. Bu çok büyük adamlarda da görülür. İnekler, develer, öküzler kesilir. Davullar, zurnalar çalınır. Bir faciadır. Geri kalmış ülkelerde görülür. Batı ülkelerinde böyle adam karşılanmaz. Tabii bu değişecek."