Şöyle bir sıralama yapmam gerekiyor: Önce konuşması, çok güzel, anlattıkları çok heyecan verici, sonra şiirleri, ardından da romanlara gelir diye düşünüyorum.

Okuduğum roman o kadar gerçekçi, o kadar dengeliydi ki olması gereken ne varsa gerçeğe en yakın yerde duruyordu.

 Roman kahramanı Zülküf’e biçilmiş rol, onun hırsız olmasına, kötü bir aşık olmasına, sınırsız düşmanlık yapmasına, çok paraya sahip olduğunda içip sarhoş olarak birini öldürmesine, hapse düşüp zihinsel dengesini kaybetmesine kadar geçen sürede her şey çok gerçekçi olarak anlatılmıştı.

“Mavi gözlü, siyah gür saçlı ve eskilerin değişiyle kaytan bıyıklı Mehmet Fuat, Aşkale’de doğmuş, Erzurum'da İmam Hatip Lisesini bitirmiş ve Niğde'de üç sene imamlık yapmıştı.

Sonra üniversite giriş imtihanlarını kazanıp Erzurum'a dönmüştü.” Bu romanımızın iyilik kahramanıdır.

 Mekanlar ise yurt ve okul kantini, fakültede anfi  ve doktorun evi diye sıralayabiliriz. Bir zamanlar ziyaret ettiğim Erzurum caddelerine, tarihi mekanlarını da görmek mümkün.

Fakülte olur da karşılıklı fikir akımları olur da bunların tartışması olmaz mı romanda? Tabii ki onlar da var. Sağlı-sollu herkesin fikrini görmek mümkün ama derinlemesine bir tartışma ortamı yok. Herkes sanki daha ilk on dakikayı oynuyormuş gibi.

Psikolojik bir roman mı? Evet. Realist bir roman mı? Evet. Kurgusu sağlam bir roman mı? Evet.  Sosyal konuları için alan bir roman mı? Evet. Aşırı heyecan içerir mi? Evet.

Musa ile Nalan gizli sevgili, aynı ideolojideler. Ama Nalan Rasim’le evlenmek üzere. Zülküf, Rasim'i öldürecek, Nalan'a kavuşacak. Musa, Zülküf'e hem para veriyor hem de Rasim’e karşı kışkırtıyor?

Fakat Rasim, Nalan izle Musa'yı ormanlık bir alanda vuruyor. Zülküf, Musa'nın tüm parasını alıp ilk defa sarhoş olduğu bir meyhanede garsonu bıçaklıyor. Rasim’le yani can düşmanı ile aynı koğuşa düşüyor...

Siz düşünün bu ilişkiler ağında neler gerçekleşiyor.

Kitabın arka kapağında Nurullah Genç’in kendi yaşam öyküsünden esinlenerek yazdığı ödüllü ilk romanı Tutkular Keder Oldu, ülkemizin oldukça zor günlerden geçtiği bir dönemde, genç yüreklerin hayallerini dahi çepeçevre kuşatan karamsarlık, hüzün ve öfkeye karşılık ümit, sabır ve zorluklarla mücadeleyi samimi bir dil ve eşsiz bir kurguyla anlatıyor, paragrafını okuyoruz ki bu her şeyi özetliyor.

Böyle eserlere dönem romanı denir. Bireyleri anlatırken o günün sosyal hayatına da işaret eder. Bu sosyal ve siyasi karmaşa ortamında, hayata yeni atılan gençlerin karamsarlık duygularına kapılmış olmaları Servet-i Fünun sanatçıları aklımıza getirse de bunların hali bir nebze başkadır. O günden bugüne gençlerin savruluş maceralarının bitmediğini tekrar ettiği görüyoruz.

O günlerde kurtarıcı olarak öne sürülen: Kur'an ve sünnet, sabır ve kanaat, iyilik ve sadaka, zekat ve hayır işleri, yardımlaşma ve ihsanda bulunma, komşusu aç iken tok yatmama reçeteleri hala geçerli.

AHMET TAŞTAN