Katolik bir içerik üreticisinin videosunda Hz. Muhammed’in ilk vahiy alma sürecine dair şüpheleri ve eleştirisi çok dikkatimi çekmişti. Olaya hiç bakmadığım bir pencereden bakmamı sağladı.
Öncelikle neden bir Katolik, Cebrail ile Hz. Muhammed’in ilk etkileşimini aklına sığdıramıyor? Zira Kitabı Mukaddes’te Daniel 10:10-12 ve Luka 1:11-13 gibi muhtelif ayetlerde melekler elçilere çok daha sakin yaklaşıyor ve peygamberler o anda vahye karşılık veriyorlar ancak Kur’an’da bu durum böyle değil.
Hz. Muhammed, Kitabı Mukaddes’teki tecrübelerden farklı olarak vahiy alma sürecinin başında pek çok kez kendinden şüphe ediyor. Nüzul sırasına göre 2. Sırada olan Kalem Suresinin ikinci ayetinde, “Sen Rabbinin nimetiyle delirmiş değilsin.”, Hz. Muhammed’in yaşadığı sorgulamayı anlayabiliyoruz. Hz. Muhammed’in vahyi aldığı an itibariyle vahyi hemencecik bütünüyle özümseyemediği sonucuna varılabilir. Bu iddiamızı güçlendirmeliyiz.
Nüzul sırasına göre 3. Sırada olan Müzzemmil Suresinin ilk ayetinde “Ey örtüsüne bürünen!” ibaresi bizi karşılıyor. Hz. Muhammed’in ilk vahyi aldıktan sonra korkudan ve şaşkınlıktan eşine “Beni örtün!” dediğini biliyoruz. Müzzemmil Suresinin ilk ayetinin de buna bir referans olduğu düşünülmektedir. Bu tecrübeler bizleri Hz. Muhammed’in vahyin ağırlığı altında yaşadığı korkuya ve sorgulama sürecine götürüyor. Böylelikle, Cebrail nasıl Hz. Muhammed’i bu denli korkuttu?
Aslında Müzzemmil Suresinin 5. Ayeti, “Çünkü Biz sana ağır bir söz indireceğiz”, vasıtasıyla bu hususu kavrayabiliyoruz. Bunun için öncelikle bu ağır sözün neden ağır olduğunu anlamamız gerekiyor.
Kur’an’ın kazanımlarını göz önünde bulundurduğumuzda Kur’an bizden hiç de kolay bir şey istemiyor. Bir şey düşünmeyen atalarımızın normalleştirdiği yargıları bırakmamız (Bakara 170), yeryüzündeki çoğunluğa uymamamız (En’âm 116), eşimiz ve çocuklarımız bize düşmansa hakikat uğruna onlardan bile sakınmamız gerektiği (Teğâbun 14) ve toplum üzerinde otoritesi olan/ “mal ve çocuk sahibi” burjuvalara sırf güçlüler diye uymamamız isteniyor (Kalem 14). Allah, inanı; kendisinde, çevresinde ve toplumunda devrim ateşini fitillemeye çağırıyor.
Bu bakımdan Hz. Muhammed’in Cebrail ile yaşadığı ilk tecrübeler bizlere bir devrimin anatomisine dair çok şey anlatıyor. Bu hususta sonucumuza Nuh Kıssası vasıtasıyla ulaşacağız.
Bugün Nuh’un gemisi hakkında ne düşünüyoruz? İnternette bu hususta yapılan onlarca araştırmalara, teorilere vs. her şeye ulaşabilirsiniz ancak gerçekten Kur’an’ın Nuh ile ne anlatmaya çalıştığını anlayamadık. Ondan önce bir şeye değinelim.
Bugün, Nazım Hikmet’in deyimiyle başkaları için kül olanlara ne diyoruz? Kendi sosyal statülerinden vazgeçip kendisini feda edenlere? “Eşini çocuğunu bırakıp el âlem için cezaevine girdi” “Seni milletin başörtüsü ne alakadar eder?” “Sana bir zararları mı var? Güzelim hayatını cezaevlerinde çürüteceksin” diyor herkes erdemli insanlara.
Sizce Nuh’a ne denilmişti? Bahse girerim ki çok benzerleri söylenmiştir zira Ankebût 14. Ayette ortaya koyulduğu gibi Nuh Kavmi zalim bir kavimdi. Onun üzerindeki sosyal baskıyı, Tahrîm 10. Ayette ortaya koyulduğu gibi eşinin bile ona inanmadığı gerçeğiyle anlayabiliriz. Hûd 38’de de görüldüğü gibi kentin yöneticileri onunla alay ediyorlardı. O halde düşünelim, Nuh Kıssası bize ne anlatıyor?
Aşağılansak, ötekileştirilsek ve en sevdiklerimiz bile bize karşı çıksa dahi Allah’ın ipine sıkı sıkıya tutunmamız gerektiği anlatılıyor bizlere. Din Öğretmenimin deyimiyle “Bir gemi de sen inşa et!” diyor Allah. İnşa etmek her baba yiğidin harcı değil; Nuh, eşini ve çocuklarını bile dalgalara teslim etmek zorunda kalmıştı. Hatta Hûd Suresinde görülebileceği üzere oğlunun ölümünü bizzat gördü. İşte bunlar Kur’an’ın inanana yüklediği sorumluluğu ve neden ağır bir söz olduğunu bizlere anlatıyor.
O halde Peygamberin, Cebrail ile yaşadıklarını anlayabiliyoruz. Peygamber, hayatına vahye adayacağını fark etmişti ve bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu.
Kur’an’ı yaşamak; bir gemi inşa etmeyi, aşağılanmayı, ötekileştirilmeyi, feda etmeyi ve çiğnenmeyi beraberinde getiriyor. Çoğunluk size düşman olduğu için kendinizi deli zannedecek, “Bu kadar insan nasıl bunlara inanabiliyor?” diyecek ve düşüncelerinizi sorgulayacaksınız. Bu herkesi korkutur, peygamberi de korkuttu.
Hülasa Peygamber, Cebrail’den korktu zira Alâk:19 ile hakkın düşmanlarının sistemine uymamaya / bir gemi inşa etmeye çağrılmıştı. Allah, böylelikle inananların ilki olan devrimcilerin Kur’an’la beraber kalmalarını, hakikatten şüphe etmemelerini öğütlemektedir.
Nihayetinde muzafferlerin, deli addedilmelerine rağmen savaşmaya devam eden devrimciler olduğunu öğreniriz Kur’an’dan.
ALİ KURNAZ