Radyonun yayın programında 1940 başlarında yapmış olduğu en önemli yeniliklerden biri, hiç şüphesiz ki Cemal Nadir Güler’i radyoya skeç yazarı olarak transfer etmesidir. 1942 yılı sonbaharına girilirken Radyo, üç aylık yeni yayın programını hazırlamıştır. İşte, bu yeni yayın dönemi Cemal Nadir’in radyo macerasının da başladığı dönemdir. Ülkede tanınan, sevilen 40 yaşındaki 20 yıllık usta karikatürcümüz artık radyo için bir skeç yazmaya başlamıştır. Kendisi bu zamana gelene kadar bilhassa yazılı medyada büyük şöhret kazanmış birisidir ve gazetelere çizdiği karikatür işini bırakmadan ayrıca radyo program yazarlığını ilaveten almıştır
Skecin üst başlığı: “Aziz dinleyiciler! Şu Patavatsızın Yaptığını Doğru Buluyor musunuz?” şeklindedir. Nadir’in yazdığı skeç metnini radyonun temsil sanatçıları seslendireceklerdir. Skeçler haftada bir, Cumartesi günleri saat 14:40’ta yayınlanacaktır. Her bir bölüm on beş - yirmi dakika sürecektir. Program vesilesiyle aylık Radyo Mecmuası, 15 Eylül tarihli 10. sayısında Nadir’in bir fotoğrafına yer vermiştir. O, bu vesikalık fotoğrafını radyo için özel olarak imzalamıştır.
Mecmuanın bir sonraki sayısında ise karikatürcümüzü Ankara’daki radyo istasyonunu ziyaret ederken görüyoruz. Bu ziyaretinin şerefine stüdyoda kendisiyle özel bir röportaj yapılmıştır. “Cemal Nadir mikrofonda” bağlığıyla verilmiş olan röportaj metninin yanına o anın objektife yansımış fotoğrafına da yer verilmiştir. Ortada duran yüksek mikrofon direğinin etrafında dört kişi vardır fotoğrafta. Bunlar: Cemal Nadir, Vahi Öz, Kemal Tözen ve İbrahim Delideniz’dir. Fotoğraftaki bu üç kişi Nadir’in skecine radyoda hayat veren oyuncu ve sunuculardır.
O ana dek en önemli tiplemesi olan “Amcabey” karakteriyle yazılı basında epey tanınmış olan Cemal Nadir, radyoda yer almanın hatırası olarak: “Amcabey mikrofonda” başlıklı hususi bir karikatür de çizmiştir. Bu karikatür de ilgili röportajın altında yer almıştır. Cemal Nadir’in bu söyleşideki karikatür tanımlaması düşündürücü, veciz bir söz mahiyetindedir: “Karikatür, güzel bir koku gibi insana bir an zevk verdikten sonra elde bir boş şişe veya bir sarı leke bırakıp havaya karışan bir şey değildir. Karikatür, insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve tefekkürü temin eden güzel bir sanattır”.
Radyo sunucusu: “Bacanakların babası” diye tanımladığı Nadir’e, okuyucuların daha iyi tanıması için, kaç yaşında ve nereli olduğunu sorunca; kırk yaş ve Bursa cevabını alır. Nadir, tam yirmi yıldır karikatür çizdiğini ama asıl aşık olduğu uğraşın resim olduğunu belirtir. Fakat hayatta geçim derdine bir an önce çözüm bulmak zorunluluğu yüzünden gönlünce büyük resim tabloları yapmaya vakit bulamadığını anlatmaya çalışır. “Nasıl çalışırsınız?” sorusuna verdiği cevap, bize bu büyük çizgi dehasının aynı zamanda ne kadar muntazam, disiplinli bir çalışan olduğunu gösterir.
Nadir, sabahları hemen herkesin uyuduğu erken saatlerde kalkıp, o gün çizeceği karikatürlerin mevzularını hazırlamakla başlar. Kahvaltıdan sonra ise, mevzuları – metinleri hazırlanmış karikatürleri çizerek devam eder. Bu çalışma düzeni haftanın yedi gününde geçerlidir. Amcabey, Akla Kara, Dede ile Torun .. gibi tiplemeleri doğuran karikatürcümüzün en sevdiği tip tabi ki Amcabey’dir. Artık 14 yaşına girmiş bu mizahi kahramanı Türkiye’de bilmeyen kalmamıştır. Nadir, şu manidar cümleleri sarf ediyor: “Ben mi Amcabeyi doğurdum, yoksa o mu beni? Bu henüz çözemediğim bir muammadır. Benimki gibi zayıf bir cüsse ile Amcabey gibi koskoca bir cüsseyi doğurmak pek akla uygun değildir! Fakat bazen küçücük, mini mini hadiselerin büyük olaylar doğurduğu olmuyor mu?”.
Cemal Nadir’in radyo skeci tahmin edildiği gibi çok tuttu. Ancak büyük sanat yeteneği Nadir’in zayıf bünyesi 1947 yılı başlarında yoğun tempoya dayanamadı ve kendisi 27 Şubat 1947’de sanat âleminden bir yıldız gibi kaydı. Onun ani vefatı basın dünyasında olduğu gibi radyo dünyasında da sarsıcı izler bıraktı. Çünkü öldüğünde henüz 45 yaşındaydı ve sanatının en verimli çağındaydı.
Çizim ve mizah dehası Cemal Nadir’in ani vefatından duyulan büyük üzüntüyü mecmuanın Mart 1947 tarihli 63. sayısında görmek mümkündür: “Karikatür üstadı, eşsiz espri adamı, dünya ölçüsünde büyük sanatkâr Cemal Nadir Güler”in kendi kaleminden yazmış olduğu kısa hayat öyküsüne bu sayıda yer verilmiştir.
Kendisini şöyle tanıtmıştır: “Bursa’da doğdum. Babam ruhen sanatkâr; fakat gerçekte basit, küçük bir memurdu. İlk tahsilimi Bursa’da; idadi tahsilimi de Bilecik’te yaptım. Neticede ailevî vaziyetimin fevkâlade iyi olması (!) yüzünden hayat üniversitesine girmek mecburiyetini duydum. Hâlâ da bu büyük mektepten bir türlü mezun olamadık, gitti. Bu yüzden elimizde esaslı bir diplomamız yok. Fakir olan ailemin yükünü biraz olsun hafifletmek için beni kasnakçının yanına çırak verdiler. Haftada üç tane yeşil yirmibeşlik alıyordum. Yaradılıştan zaif ve naif olan ben bu çalışmaya dayanamıyordum ve nihayet hasta oldum. Resim yapmaya karşı içimden taşan büyük arzuyu geceleri evde kör zeytinyağı kandili altında tatmine çalışıyordum. Uykusuzluk, beden yorgunluğu, çıraklığa karşı olan nefretim, kötü kandilin altında çalışmamdan ötürü gözlerimin kuvvetini kaybetmesi, gıdasızlık ve nihayet hastalık… Her türlü sıkıntımıza rağmen bir gün dahi memur olmayı düşünmedim. Bütün emelim klasik bir ressam olmaktı. Benim bu halimi gören ailem bana kızıyor, böyle dine aykırı şeylerle uğraşmamı hoş görmüyordu. Biraz iyileşince gene çalışmak mecburiyeti baş gösterdi. Bu sefer terfi ederek (!) daha ağır bir işe yerleştirildim: Makinecinin yanına çırak olmuştum. Bu sırada (1920) memleketimizi Yunan işgal etti ve bizim pederi işten çıkardılar. Ailemizin düştüğü feci şartlar, benim üç-beş kuruşluk haftalığımla hiçbir şey alınmıyordu. Bütün aile devası para olan bir hastalığa tutulmuştuk. Bu boşluktan istifade ile ataklık yaptım ve bir tabela atölyesi açtım. Arada suluboya pasajlar da yapıyordum. Yeni işim hiç şüphesiz makine çıraklığından iyiydi. Fakat bu iş de karnımızı doyurmuyordu. Yunan’ın Bursa’dan çekilmesinden sonra maariften muallimlik istedim. Bana yedi tane mektebin seyyar resim hocalığını verdiler. Bedenen gene çok fazla yoruluyordum. Lâkin arzuladığım mesleğin adamı olmaktan haz duyuyordum. İlk karikatürüm Diken Mecmuası’nda çıktı. Derken İstanbul’a gitmeyi tasarladım. Fakat burada yazdığım tabelalar bana fazla olarak bir tramvay parası bile bırakmıyordu. Geçinemeyeceğimi anlayınca tekrar Bursa’ya döndüm. Bir gün Akbaba Mecmuası’na iki resim yolladım; beğenip basmışlar, tebrik mektubu gönderdiler. Bu arada Akşam Gazetesi’ne de birkaç resim gönderdim.Derken günlerden bir gün Akşam’dan mektup aldım. Derhal İstanbul’a gelmem isteniyordu. Her gün bir karikatür çizecekmişim; geçimimi de temin edeceklermiş. Hayatımın dönüm noktası budur…”
Cemal Nadir Güler için adaşı Cemal Yeşil, Radyo Mecmuası’nda kısa bir şiir yazmıştır. Bu etkileyici dörtlükle bağlayalım yazımızı:
“Her gün gülüşürdük, neye herkes durgun? / Son perdesidir geçen oyun aynı oyun / Bir doğrulabilsem de çizip göstersem / Neymiş gülecek yerleri son yolculuğun”.
DR.SALİH EROL