Ahmet Taştan'ın köşe yazısı
Bir gece önce iftar programına katılmış olan üç genç kız, ertesi günkü muhabbet meclisine de katılmak üzere niyetlenmişlerdi. Okul çıkışı kır saçlı öğretmenlerinin aracıyla yola çıkacaklar, belki de 5-10 dakika sonra merak ettikleri, o mekanda gönüllerini "muhabbet iklimine" açacaklardı. Lakin hayat, içinde binbir muamma taşıyan sırlar alemi gibiydi. Biraz sonra ne olacağını tam olarak hiç kimse bilemezdi lakin "kervan yolda düzülürmüş" düşüncesi üç genç kızın aklına yön verdi. "Eve uğrayıp görülmesi gereken ufak tefek işlerini hallettikten sonra" teşrif edeceklerdi fakat...
Eğer vaktinde gelmiş olsalardı, masanın ardına oturmuş kır saçlının “Bugünkü muhabbetin konusu, Müslüman genç kızın şahsiyet inşasında doğruluk kavramının tesiri” hakkında olduğunu duyacaklardı.. Bu söz ile düşünsel bir yolculuğa çıkacaklardı.
Aylardır, yıllar demek daha doğru, bu şahsiyet inşası çalışmaları devam ediyordu mecliste: "Bugün içinde bulunduğumuz toplumda en çok ihtiyaç duyulan hususlardan biri de şahsiyetini/ karakterini tamamlamış (ki bu mümkün değil çünkü yolculuk kabrin başına kadar devam eder) Müslüman gençler, hatta genç kızlardır.
"Eğer zamanında gelmiş olsalardı" ne kadar değerli bir işin yol başında olduklarını belki de fark edeceklerdi. Daha önce böyle ortamlarda bulunmamış bu gençler, güven duyduklarını ve kendilerine huzurlu hissettiklerini fark edeceklerdi.
"Doğruluk üzerine düşünmeden önce, usulümüz gereğince, acaba bu konuda alemlerin rabbi olan Allah, ne demiş? Acaba iki cihan serveri Hz. Muhammed (sav) ne söylemiş, kulak verelim diyen kır saçlının sözünden sonra okunan ayetleri ve hadisleri tefekkür edeceklerdi. Bu üç arkadaştan biri düşünmeye başlayacaktı belki de "bu ne kadar güzel bir yaklaşım. Müslüman bir kul olarak, sözü önce Allah’a ardından Resulü olan peygambere bırakmak. Hürmet ve saygıda ilk sıraya onları yerleştirmek Müslüman şahsiyetin en önemli özelliği olmalıydı. Genç kız bunu hiç unutmayacaktı. Bu düşüncesinin ardından, göklerden, peygamberin kalbine inen kelimeler, şimdi onların kulaklarında çınlayacaktı:
“Ey iman edenler, Allah’a karşı saygılı olun. Özü sözü doğru olanlarla (Sıddîklarla) beraber olun.” Demek ki Rabbimiz bizim doğrularla birlikte olmamızı istiyor ki onlara benzeyebilelim. Atalar sözünde de aynı mana: “Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan...” Etkilenmek bu kadar doğal ve tabi bir hal. Doğru insanlar, Allah’a karşı nasıl saygılı olabileceğini bilen ve bunu pratik hayatında gösterebilen insanlardır. Bu aklımızın bir kıyısında dursun.
“Ayrıca biz sohbetlerde, böyle konularda kendimizi yetiştirmek de istiyoruz” sözünü duyduklarında, nasıl bir yola çıktıklarını farkına vardılar bir anda. Tabii yol belli, yolcu da belli ise menzile varmak zaman alsa da mümkündü. İnsanın hayatında sohbetlerin yeri hakkında duyduğu cümle de onları etkilemişti. Fark ettirmeden birbirlerine baktılar. "Bu sohbete gelmekten bahsetmiyorum, herhangi bir sohbet halkasında, yani gönüllü öğrenme meclislerine isteyerek gitmekten bahsediyorum. Çok yaygın olan bu tür ortamlardan haberi olmayanlar da çok, dedi kır saçlı.
Her bir cümle, yeni bir manayı zihninin ortasında tartmasına sebebiyet veriyordu her birinin.
“Doğru gözlü erkek ve kadınlara Allah bağışlama ve büyük bir ecir hazırlamıştır.”
"Bu ayette Rabbimiz, dünyada doğru sözlü olmanın ahiretteki mükafatından haber veriyor. Yani enayi miyim ben herkes yalan söylüyor, herkes dubara döküyor, herkes işine geldiği gibi davranıyor vb. gibi sözlere kulak tıkayıp işi olduğu gibi anlatmak, gördüğünü beyan etmektir doğruluk... Bu hem insanlığı, hem adaleti, hem de hakikati ayakta tutmak demektir. Kendi lehine/zararına da olsa dürüst olmanın mükafatını zikrediyor. Bu dünyada Allah’ın bağışlanmasına değer vermeyenlerin, yarın ahirette sıkıntılı bir vakitte o bağışlanmanın ne demek olduğunu iliklerine kadar anlayacaklardır" deyince, üç genç kız çok etkilenecekti belki de.